Bugünlerde terör ve Suriye tartýþýyoruz daha çok. Türkiye öyle dinamik bir ülke ki tartýþýlan baþka konular da var gündemde. Baþbakan Tayip Erdoðan ile Ulaþtýrma Bakaný Binali Yýldýrým’ýn ele aldýðý “demir aðlar” konusu mesela. Baþbakanýn nazik bir dokunuþu, birilerinde, yine tutarsýz reflekslerin harekete geçmesine sebep oldu.
Ýslâmcýlýk tartýþmasý da bütün hýzýyla sürüyor. Yazýlýp çizilenleri okudukça ne kadar çok çalýþýlmasý gereken bir konu olduðu daha iyi ortaya çýkýyor. Ýslâmcýlýðýn ne olduðu bir tarafa iki hususun billurlaþtýrýlmasý gerekiyor. Bir: Böyle bir kavrama ihtiyaç var mý, varsa tek bir tanýmla mý yetinilmeli? Ýki: Bu konuyu tartýþýrken takip edilmesi gereken yöntem nedir, ya da bir yönteme ihtiyaç var mýdýr? Fakat ben bir þeye dair derin þüphelere sahibim. Galiba Ýslâmiyeti bilmekten çok Ona inanmakla yetiniyoruz. Onun için diyorum ki bilmek için tartýþmak gerekir.
Ýlginç bir baþka konuyu Kültür Bakaný Ertuðrul Günay taþýdý gündeme. Itrî’nin Segâh Tekbîrini mi dinleyelim cenaze namazýndan sonra, yoksa Chopin bestesi cenaze marþýný mý? Ertuðrul Günay çok hassas bir konuyu ele aldý ve güzel bir teklifle çýktý ortaya. Þöyle dedi: “Biz yýllardan bu yana Chopin’in marþý yerine, belki orkestra tarzýna dökerek Itrî’nin o saltanatlý tekbirini söylemeye çalýþsaydýk, bugün çok daha vakur törenler yapýlabilirdi. Zaten kendi cenazemin de Chopin’in cenaze marþýyla deðil, Itrî’nin Segâh Ýlâhisiyle kaldýrýlmasýný vasiyet ettim.” Ben bir soru daha atayým ortaya: Düðünlerde gelinle damat nikâh masasýna nasýl bir müzik eþliðinde gelsinler? Daha ‘bizden’ bir derlemeye ihtiyaç yok mu? Düðün söz konusu olunca elbette sorun sadece nikâh müziðinde deðil, önemli olan kendimize has bir tarz bulabilmekte.
Ýlginç bir konu daha var Türkiye’nin gündeminde. Çamlýca’ya cami etrafýnda dönen tartýþmalar... Çamlýca için “azamet mi, zarâfet mi” derken, Diyanet Ýþleri Baþkaný Prof. Mehmet Görmez, “mimarlar 80 senedir camiye küs” diyerek hem çok önemli bir noktaya parmak bastý, hem de dolaylý yoldan çuvaldýzý önce kendi camiamýza batýralým dedi. Cumhuriyet döneminde önemli bir cami mimarisi yaratamadýðýmýz elbette doðru, ama Cami konusunda dinî tahassüs sahibi kimselerde de bir hareket görülmedi. Diyanet Vakfý, Ýlim Yayma Cemiyeti, Vakýflar ve benzeri kuruluþlarýn, doktoralý mimar ve mühendis yetiþtirmek gibi bir kaygýlarý oldu mu? Bu kadar eski eser varken, bunlarýn bakýmý ve restorasyonu gibi devasa bir sorun ortada dururken, bina teknolojisi alanýnda, yani ýsýtma, soðutma, yalýtým, akustik gibi alanlarda, doktoralý uzmanlar yetiþtirmek akýllara geldi mi acaba? Bu husus benim Diyanet Vakfýna önerimdir.
Itrî medeniyetimizin mûsýkîde zirve noktalarýndan biridir. Yahya Kemal’in “Büyük Itrî`ye eskiler derler,/ Bizim öz mûsýkîmizin pîri” diye baþlayan þiirini hatýrlayalým. Bu büyük dehânýn eserleri Süleymaniye camiinde kim bilir kaç kez meþk edildi. Caminin o muazzam akustiði, Itrinin saltanatlý tekbîrini gönüllere nakþetmiþ olmalý. Bu büyük dehayý bugün estetik abidesi Süleymaniye’de iç huzuru ile dinleme imkâný var mý dersiniz... Ben son bir yýl içersinde birkaç kere girdim bu ulu mâbede. Cami içindeki ses daðýlýmýnda bir sorun var. O güzel ilâhileri, tekbîrleri, cuma günleri iç ezaný iç huzuruyla dinlemek ne mümkün... Bunu gündeme getirince Prof. Mehmet Görmez de üzüntülerini ifade etti. Birkaç gün önce konuþtuðum Vakýflar Bölge Müdürü, restorasyonda akustik bir yenileme yapýlmadýðýný, bu iþin þu anda inceleme safhasýnda olduðunu söyledi. Oysa Fatih Camiinin yeni biten restorasyonu, akustik sorununu çok akýllýca çözüme kavuþturmuþ. Demek ki yapýlabiliyor.
Bir tartýþma konusu daha var: Ýslamla kapitalizm baðdaþýr mý? Prof. Murat Çizakça’nýn gazetemizdeki söyleþisiyle çýktý ortaya. Hocanýn söyleþide hemen hiç temas etmediði bir konuyu açmasý gerekiyor: Bu ikisi baðdaþýyorsa kapitalizmin temelindeki faizi nereye koyacaðýz? Faizsiz kapitalizm mi? O da ne?