Et kokarsa tuz vurulur, tuz kokarsa…?

Zor zaman iki insaný ayýrýr birbirinden. 
 
Kontrolü saðlayanlar ve endiþeye boðulup kontrolden çýkanlar.
 
Gemiyi limana salimen yanaþtýrmak için çaba gösterenler ile fýrtýnanýn ortasýnda fýrtýna koparanlar, suçlu arayanlar, kabahat daðýtanlar…
 
Kendi halinde bir dünyanýn kapýsýndan geçilip kaosun normal olduðu yeni dünyanýn eþiðine adým atýldýðý, fikri, siyasi ve fiziki sýnýrlarýn yeniden tasarlandýðý þu günlerde en son yapýlacak herhalde iç kavga olurdu. Hoþ, olsun diye uðraþan öyle çok ki…
 
Ne yapacaðýz? 
 
Size sesleniyorum. Akîl, makûl insanlar. Vatanýný, milletini sevenler. Milli ve manevi deðerleri olanlar. Yazar-çizer-konuþur aðbiler, ablalar. 
 
Birbirinizle cebelleþmenin sýrasý mý? Bir diðerinin vatan-millet sevgisini ölçüp kendisininkinden az olduðunu dayatma vakti mi? Tamam en çok siz seviyorsunuz, en çok siz seviyorsunuz da, çok sevdiðinizden mi en zor vakitte bütün bu tepiþme?
 
Hadi hiçbir þeyi beðenmeyenlere, ne olursa hayýr-istemem diyenlere lafým yok. Onlarýn “Gidicem bu ülkeden aðbi” dediklerinde “Aynen aðbi, biz baþvurduk bile çoktan Ýngiltere’ye” diyecek arkadaþlarý bile var. 
 
E sizin, benim kütük Erzincan, Tokat, Rize, Elazýð… Gidecek yerimiz de yok ki baþka?. Daha niye bu gizemli ajancýlýk oynamalar?
 
Kanaat önderleri birbirini bulsa oracýkta bir kaþýk suda boðacak. Gazeteci-yazarlarýmýz düþmüþ birbirine operasyon peþine, bu nasýl mücadele? 
 
Býrakýn, en birinci kahraman da siz olmayýverin.
 
O gece ilk tiviti atanlar arasýnda 1. deðil de 58. olun, ne çýkar?
 
Siz bu ülkenin tuzuydunuz. Et kokarsa siz devreye girer, giderirdiniz. Ya siz kokarsanýz? 
 
Þimdi birlik zamaný, kusuruna bakmayýverin berikinin. Yüz güzel huyu var, üç kusuruna da bakmayýverin.
 
Az buçuk fikir ayrýlýklarý olsun, “þu noktada sana katýlmýyorum” diyebilin, ama bunu diyebilmek bile bir iletiþim istiyor. Kopmayýn, kýzýn birbirinize, yüksek sesle konuþun hatta ama kopmayýn. 
 
Tuzsunuz siz.
 
Kokmayýn.
 
*      *      *
 
Muhammed Fatih ile Asým Eren...
 
Mardinde þehit olan kaymakam Muhammed Fatih Safitürk ile 4 yaþýndaki oðlunun patlamadan bir hafta önceki görüntüleri çýktý ortaya. 
 
Kaymakam "iþim var ya oðlum, ben gitmezsem olmaz" diyor. "Bak çalýþmazsam gezemeyiz, sana çorap aldýk bak, onu alamazdýk, oyuncak alamam sana". Kýrmadan rica ediyor oðluna, izin versin diye gitmesine...
 
Oðlu Asým Eren cevap veriyor. “Ben oyuncak deðil, seni istiyorum baba.”
 
Ýtiraf ediyorum…
 
Ben Þehit kaymakam ile oðlunun sarýlma fotoðraflarýný gördüðüm günden beri oðluma sarýlýrken ciðerim sökülüyor. 
 
9 aylýk oðlumu her gördüðümde, bana ne kadar ihtiyaç duyduðunu her hissettiðimde, ellerini uzatýp kucaðýma alayým diye çýrpýndýðýnda Asým Eren geliyor aklýma. Mahcup oluyorum. 
 
Bazen bana öyle bakýyor ki oðlum, adeta dünya duruyor saniyelerce. Bütün dünya duruyor, o güzel bakýþý bekliyor öylece… Asým Eren’in bakýþýna dönüþüyor o anda oðlumun bakýþý. Yüzünde Asým Eren’i görüyorum. Dayanamýyorum.
 
Niye ben sarýlýrken oðluma, Muhammet Fatih sarýlamýyor…
 
Niye Asaf babasýnýn kokusuna doyarken, Asým Eren doyamýyor…
 
Nereden çýktý bu yazý, nereye baðlayacaksýn diye soruyorsanýz sormayýn. Hiçbir yere baðlamayacaðým. Böyle ortada duracak bu yazý. 
 
Duracak ki Þehit Kaymakamý unutmayalým. Duracak ki Asým Eren’i unutmayalým. O gencecik yaþta oðlu kucaðýnda kalakalmýþ Ayþegül yengemizi unutmayalým. 
 
Ne çok çile çektin benim güzel vataným. 
 
Ne çok gencecik, pýrýl pýrýl, hayatýnýn baharýnda aslanýn gözünü bile kýrpmadan þehadete koþtu senin uðruna…
 
Askerler, polisler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, güvenlikçiler, trafik polisi Fethi Aðabey…
 
Artýk bitsin. 
 
Baþka Asým Eren’ler hasret kalmasýn baba kokusuna. 
 
Elleri boþlukta kalmasýn, babalarý ellerinden tutabilsinler. 
 
*