Rönesans ve ileri uygarlık sembolü İtalya’nın Etiyopya’da giriştiği etnik temizlik, tarihin karanlık köşesine yazıldı. Üzerinden 80 yıl geçti, ama hesap veren yok.
Avrupa Sömürgecilik yarışına sonradan giren ve hep geride kalmanın ezikliğini yaşayan İtalya, garip biçimde, son yüzyılın en büyük katliamlarını yapmıştır. Rönesans atılımı, incelik, yaratıcılık, zanaatkarlık ve sanatçılık yönleriyle bilinen İtalyanlar 100 yıl önce de hesapta aynı sosyal doku içindeydiler. Ancak 100 yıl önce İtalyanlar faşizmi icat edip, sömürgecilik oynayıp Afrika’da korkunç gaddarlıkla katliamlar yaptı. Ne kadar çok sivil, kadın, çocuk öldürürlerse, o kadar başarılı olacaklarmış gibi bir deliliğin içindeydiler. Mussolini adlı hokkabazın ilk faşist partiyi kuruşu, 1915’tir. Faşist partinin son versiyonunun iktidara gelmesi, 1922’dir. Oradan 2. Dünya Savaşı sonuna dek, faşist parti İtalya’da iktidarda kaldı. Faşizm, İtalya’nın ezik gururudur, tarih karşısındaki kayıplarını telafi amaçlı zorbalığıdır... İtalya’nın Antalya bölgesini işgali, faşist partinin bir başka sömürge arayışıdır. Neyse ki Türkiye 1922 zaferiyle herkesi kovdu. Ancak İtalya, Rodos başta 12 adanın gaspı ve Yunanistan’a devri gibi saçmalıklardan sorumludur. Ve İtalyanlar Afrika’da, o zamanın Habeşistanı, şimdinin Etiyopyasında en büyük katliamları yapmışlardır.
İtalya geç kalmış bir devletti, sömürgecilikte geri kalmıştı, Avrupa’da birinci sınıf değildi. Üstelik ilk sömürgecilik denemesinde zamanın Habeşistanında 1896’da şamar yemiş, rezil rüsva olmuştu.
1896’nın öcünü 1935’te almak için yeniden hazırlandılar... 40 yıl önceki yenilginin öcünü almak... Hayli ilkel sayılacak bu kin, rafine İtalyanların milli kini idi.
1935’te Habeşistan’a zamanın atom bombası ve en barbar, en vahşi cinayet aracı olan kimyasal silahlarla geldiler. Komşu Somali’de dev bir kimyasal silah fabrikası kurdular. Burada o kadar çok kimyasal imal ettiler ki, depolar bu silahları stoklayamadı.
1935’te İtalyan ordusu kimyasal gaz ve en vahşi yöntemlerle Habeşistan’ı işgal etti. Habeşler direnemedi. Karada gaz atıyor, havadan da yeni model İtalyan uçaklarıyla ateş açıp, bomba bırakıyorlardı.
Zaten İtalyan ordusu Mussolini hokkabazının emriyle esir de almıyordu. Her siyah erkek hedefti. Tutsakları sadistçe organlarından başlayarak kurşunluyor, son kurşunu göğüslerine sıkıyorlardı. Kurşun harcamak istemeyen İtalyan askeri, pala ile tutsakları doğrama yarışına giriyordu.
Şubat 1937’de işgal sürerken, İtalyan vali Graziani başkent Addis Ababa’da yerel halkı meydanda toplamış nutuk atıyordu. Bu sırada valiye birkaç el bombası atıldı. Bombalar, vali dahil hiçbir İtalyanı yaralamamıştı. Ancak İtalyan misillemesi ağır oldu.
Meydanın çıkışlarını kapatan İtalyan askerleri kalabalığa ayrımsız ateş açtı... Meydanda tek bir canlı kalmadığından emin olduktan sonra askerler ve faşist kara gömlek milisleri kente yayıldı. Hiçbir şeyden habersiz halkı çocuk, kadın demeden sokakta, evlerinde işyerlerinde, çarşıda, pazarda okulda katlettiler. Pala, buz çekici ve kürek kullanarak insanların kafalarını ayırıyorlardı. İtalyanlar bitap düşene dek insan öldürdü. Ölenlerin, varsa değerli eşyalarını aldılar.
Tarihçiler, katliamda ele geçen yağmayı bir koşu bankaya götürüp paraya çeviren İtalyanların sonra kente telaşla dönüp katliama devam ettiğini yazar.
Bu korkunç katliam 3 gün sonra İtalyanların yorulması sonucu bitti. Etrafta fazla canlı da kalmamıştı. Addis Ababa’da en az 19 bin, Habeşistan genelinde en az 30 bin kişinin katledildiği sanılır. Gerçek sayı bilinmemektedir. Ancak korkunç cinayetlerin bir kısmı fotoğraflanmıştır. 2017, Addis Ababa katliamının 80. yıldönümü idi. İtalya’da sessizlikle geçiştirildi.
İtalya sömürgecilik oyununa geç girmişti. Çizme yarımadadaki şehir devletlerinin birleşmesi 1871’dir. Sömürgecilikte ileri sayılan İngiltere, Fransa gibi ülkelere İtalya çok özenirdi. İbretlik bir durumdur.
1911’de İtalyanların Osmanlı toprağı Libya’ya saldırması, sömürgecilikte geç kalmışların toprak açlığıdır. Derne-Trablusgarp arasında Enver ve Mustafa Kemal Beylerin direniş çabalarını biliriz de, İtalyanların neden saldırdığı gözden kaçar: 1911, İtalya’nın birleşmesinin 50. yıldönümüdür. Yeni Kartaca zaferleri arayan İtalya, toprak ve sömürgecilik açlığıyla bir yerlere saldırmak istemektedir. Osmanlı Libyasını kolay lokma görmüşlerdi.
Libya’dan önce Tunus’u istiyorlardı. 1878 Berlin Konferansında Osmanlı paylaşılırken, İngiltere Kıbrıs’ı alıp, Tunus’u Fransa’ya verdi. Sicilya’nın hemen karşı kıyısındaki Tunus’ta İtalya’nın gözü vardı. Kenara itilmek, İtalya’yı yıktı. Tunus kiniyle Libya’ya saldırdılar.
Libya’ya büyük bir açlık ve vahşetle saldırdılar. Müslüman halk, Osmanlı subaylarının desteğiyle direndi. Ekim 1911’de Trablus’ta işgalci İtalyan ordusuna saldıran Osmanlı-Arap güçleri, 500 İtalyan askerini öldürdü. Bu, üniformalı birlikler arasındaki bir muharebeydi. Ancak kalan İtalyan birlikler, misilleme için Maşiya Vahasındaki sivil köylere saldırdılar. Maşiya halkının önceki muharebe ile ilgisi yoktu. İtalyanlar üç günlük katliamla kadın-çocuk ayırmadan 4 bin sivili katletti. Libya’daki katliamlar daha sonra toplama kampları, bombardımanlar, zehirli gaz kullanımıyla sürdü.
Addis Ababa’dan önce İtalya, katliam provasını Libya’da yapmıştı. Ne kadar öldürürlerse o kadar güçlü olacaklarını düşünüyorlardı. Güçleri sivil halka, çocuklara yetiyordu. Sonra Ömer Muhtar, Libya direnişini bayraklaştırdı. Ömer Muhtar, İtalyanların kabusuydu, şehadetinden sonra da bu durum sürdü. Yönetmen Lütfi Akad’ın Ömer Muhtar filmi 1980’de İtalya’da yasaklanmıştı. Şimdi serbest mi, bilmiyoruz.
80 yıl önceki Habeşistan katliamından bugünkü Arakan’a çok kısa bir yol var.
Arakan’da süren ve ansiklopedideki tanıma uygun etnik temizlik ve cinayetler için Sınır Tanımayan Doktorlar teşkilatı, uğraşıp bir sayı çıkarttı: Ağustos-Eylül arası öldürülen 6 bin 700 Arakanlı Müslüman var. Bunların en az 730’u, 5 yaş ve altıdaki çocuklar.
Bangladeş’teki mülteci kamplarında araştırma yapmışlar. 6 bin 700 kişi, Myanmar rejiminin köylere, göç yollarına, toplanma merkezlerine saldırısı sonucu can vermiş.
Doktorların 6 bin 700’ü, ‘en muhafazakar’ sayı. Kamplara ulaşamayanlar var, görülmeyen, kaydedilmeyen cinayetler var.
Öldürülen büyüklerin ve çocukların çoğu silah kurşunuyla can vermiş. Yakılan evlerde can verenler, dayak sonucu ölenler var... Bunlar halen devam eden cinayetler...
Etnik temizlik sürüyor.
Başa dönersek, Addis Ababa’nın unutulmuş katliamının 80. yıldönümünü hatırlamak gerekiyor:
- Bu katliamı İtalya ‘uygarlık adına’ yapmıştı. Zamanın İtalyan uygarlığı ne ise onun devamı ve başarısı için bu katliamlar gerekliydi
- Üstelik Papa Pius 11’den de takdis almışlardı. Papa ‘Büyük ve iyi bir milletin güzel zaferi için’ dua edip İtalyan ordusunu kutlamıştı.
- 1937’de bu katliam oldu. 1941’de İkinci Dünya Savaşı kapsamında İngiltere, Addis Ababa’ye girip İtalyanları kovdu ve sürgündeki imparator Haile Selasiye’yi geri çağırıp tahta oturttu. İmparator Selasiye İtalyanlar konusunda halkına ‘Şeytana şeytanlıkla karşılık vermeyin, Etiyopya’nın güzel adını lekelemeyin’ dedi. Kalan binlerce İtalyana kimse el sürmedi, misilleme yapmadı. Halbuki Selasiye ve Habeşler, İtalyanların gözünde ‘ilkel, barbar siyahlar’ idi.
- İtalya, Habeşistan’da yaptıklarının hesabını vermedi, özür dilemedi. Halen, şurada burada Habeşistan valisi Graziani’nin heykeli ya da övgüsü vardır. Neredeyse milli kahraman ilan edecekler. Afrika, beyaz adamın suç mahallidir.