Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

Evet, câmiler sosyal hayatımızın merkezi olmalı

Önce bir noktaya değinelim. 

Almanya’nın Köln şehrinde, yapımı Diyanet teşkilatının öncülüğünde yıllardır süren ve Müslümanların yardım kampanyaları ve destekleriyle, şehrin en mutenâ semtlerinden olan Ehrenfeld’de muhteşem bir mâbed olarak yükselen DİTİB Merkez Camii, geçen hafta bizzat Başkan Erdoğan tarafından resmen de açıldı. 

Bu câmiin temelleri atılırken, ‘neo-nazist’ grupların, Almanya’nın her tarafında duvarlara ve elektrik direklerine, ‘Köln’de Büyük Camie, Hayır!’ yazılı pankaratların, flamaların asılmasına ve onlara karşı çıkan diğer almanlar aralarındaki, hattâ sopalı, demir çubuklu kavgalara da şahid olmuş birisi olarak; o camiin yapılmasına dair kararın, partisi CDU’nun muhalefetine rağmen, Belediye Meclisi’nde kabulünü  sağlayan o dönemin Belediye Başkanı Herr Schramma ve emsali yetkililerin açılışa davet edilmemesi alman medyasında da sözkonusu edilmiş.. Hattâ, Köln’ün eski ve yeni Vali ve Belediye Başkanları’ndan bazıları bu isteklerini telefonla da bildirdikleri halde, TC resmî makamlarının kendilerine dönüş yapılmadığını  ileri sürmüşler..  Bu iddianın doğru olması halinde yanlış yapanlar veya ihmal gösterenler ikaz gereken şekilde ikaz edilmeli.. Kaldı ki, Erdoğan, Diyanet mensuplarına hitaben yaptığı son konuşmada, özellikle Köln’ün eski ve yeni bütün Vali ve Belediye başkanlarına da teşekkür etmişken..  

*** 

Başkan Erdoğan, ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ münasebetiyle 4 Ekim Perşembe günü Diyanet mensuplarına yaptığı konuşmada, câmilerimizin, müslümanın sosyal hayatının merkezi olması gerektiğini, bu konunun asıl muhatap ve sorumlularına bir Cumhurbaşkanı olarak en net şekilde ifade etti.   

*** 

Önce hatırlayalım ki, Hz. Peygamber (S) zamanında Mescid, Müslüman hayatının merkeziydi. Orada Müslümanların en temel meseleleri görüşülür, elçiler kabul edilir, gönderilecek elçilere vazifeleri bildirilir, savaş ve barış konuları ve Müslümanların karşılaştığı bütün meseleler müzakere edilirdi. 

Erdoğan’ın, ‘Câmilerin, sadece namaz kılınan bir mekân sanılmamasını; bu mekânların, İstiklal Savaşı’nda olduğu gibi, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ne karşı mücadelede de, okudukları salâ ve ezânlarla en önemli direniş merkezlerinden biri olduğunu’ hatırlatması ve ‘Câmi merkezli bir hayatı özendirmemiz gerektiği’ şeklindeki tespitleri de bu çizgide idi. 

Erdoğan’ın,‘Diyanet hizmetelerinin sevdâ ve fedakârlık istediğini ve gönül ‘od’unda, ateşinde pişirilmeyen hiçbir sözün kıymetinin olmayacağını, yaşayış tarzıyla desteklenmeyen, samimiyetle söylenmeyen her sözün havada kalmaya mahkûm olduğunu; namaz kıldırmak için cemaatinin önüne geçen bir İmam’ın, arkasında saf tutan insanların diğer sıkıntılarını, dertlerini de üstlenmesi; mahalledeki mağdurların, aileler arasındaki sorunların, gençlerin yaşadığı sıkıntı ve bunalımların, herkesten önce o mahallenin câmi görevlisinin meşguliyet alanına girmesi gerektiği’ni hatırlatması inşaallah pratiğe dönüşür.   

*** 

Erdoğan’ın, ‘Camilere kadınlar giremez’gibi tabu’ların yıkılması lâzım. Çirkin gelenekleri İslam diye gösterenler karşısında biz konuşmazsak, başkalarının konuşacaktır.. Gençler, yaşadıkları savrulmaların çözümlerini camilerde değil başka yerlerde arıyorlarsa, ortada yanlış giden bir şeylerin olduğunu, manevî boşlukların ilgili kurumlar tarafından doldurulmaması yüzünden de FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin ortaya çıktığını görmeliyiz. Yanlışım var ise, beni de uyarın!’ demesi ve ‘Milletin inancının bizzat bu ülkenin kimi idarecileri tarafından irtica sayıldığı günleri yaşadık. ‘Ey Samsun’dan karaya çıkan ilâh..’ diye şiirler okuyanların irtica düşmanlığı adına, her şeyi istismar ettiklerini’  hatırlatması, sorumluluğu hepimizin omuzlarına bırakıyor.