Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

Evet, Fitne Kendini Gösteriyor..

Eski Başbakan Yard. Bülend Arınç Bey’in, Manisa’da 17 Ekim günü yapılan bir  törendeki  konuşmasından bir cümleyi mâlum gazeteler bir yerlerde bir gedik açılabilir mi hayaliyle manşetlere çekmişler. 

‘İçimize fitne düştüğünü görüyorum..’ diye bir söz söylemiş Bülend Bey..

O manşet, görenlere ‘Yine mi?’ dedirtiyor ve kendi arkadaşlarıyla derin ve fitneengiz ihtilaflara düştüklerinden yakındığını hissettiriyordu. Çünkü, çeyrek yüzyıla yaklaşan parlamento hayatındaki tecrübelerine rağmen, 7 Haziran seçimleri öncesinde, Ankara B. Belediye Başkanı Melih Gökçek’le girdiği bir ağız dalaşında, Ankara’nın parsellenip onun tarafından satıldığı gibi ağır bir suçlama yapmıştı.

Gerçi, Gökçek’den gereken cevabı almıştı, ama, seçim öncesindeki bu ağız dalaşının da seçim sonuçlarını etkilediği reddeddilemez. Nitekim, o iddiaları, muhalefet gerekli şekilde kullanmıştı. Ama, Bülend Bey, asıl açıklamaları 8 Haziran’da yapacağını ekleyip o polemiği daha da kızıştırmıştı. Amma, seçimden sonra o ağır iddialarının üzerine yatmıştı.

Şimdi, Bülend Bey’in ‘İçimize fitne düştü..’  sözü de o yakın geçmişi çağrıştıracak şekilde sunulmuştu. Halbuki bu kez, onun ‘halkımız arasına, eskiden olmayan şekilde etnik, kavmî etkenler sebebiyle bir fitne düştüğünden söz ettiği anlaşılıyordu. Ama, bu cümlenin bile muhalif medya tarafından tamamen başka türlü kullanılacağı düşünülememişti.

***

10 Ekim günü  Ankara’da yaşanan ve 100’ü aşkın insanın ölümüyle sonuçlanan büyük patlama dolayisiyle eski Cumhubaşkanı Abdullah Gül Bey, HDP eşbaşkanı Demirtaş’a tlf. edip o hadisenin kurbanlarının yakınlarına kendisinin başsağlığı dileklerinin ulaştırılmasını rica etmiş.. Bu durum yine Demirtaş tarafından ve ‘Allah Abdullah Bey’den razı olsun..’ denilerek açıklanmıştı.

Abdullah Bey’in bu telefonunda bir ‘muhatab seçim hatası’  vardı. Bunun üzerine kendisine yönelen eleştirilerden rahatsız olup, böyle bir telefonun bile eleştiri konusu yapılmasından yakınmış..

Halbuki, o eleştiriler onun Demirtaş’a telefonu için değil, Demirtaş’ı, o hadisenin kurbanlarının temsilcisi gibi görmesinden dolayı idi. Çünkü, saldırıya uğrayanlar HDP’liler değil, başka kuruluşlardı. Abdullah Bey, o katliâmın kurbanlarının yakınlarına ayrı ayrı telefon edip başsağlığı dilemek yerine, onların acısını paylaşması için Demirtaş’a, kendisini temsil etmesi ricasında bulunmakla, onu ve partisini o hadisenin mazlum ve mağduru durumuna getiriyordu.

***

Geçelim..

CHP Başkanı K. Kılıçdaroğlu, ‘Başbakan Davudoğlu’nun  kendisine söylediklerini açıklayacak olsa zor duruma düşeceğini’ iddia etti.

Tam bir siyasî şantajcılık ve ahlâken de fitneciliğin de ötesinde bir durum..

Acaba neler söylemiştir?’ burgusunu zihinlerinde işletenler her hassas ihtimali düşünebilirler. En başta da, ‘Yoksa Davudoğlu, Tayyîb Bey’den mi yakındı?’ ihtimali.. Tam bir fitne tezgahlaması.. Birilerine yakışıyor da..

Ama, ilginç olan şu ki, Davudoğlu , CHP Başkanını son büyük patlama üzerine davet ettiğinde; bir arkadaşı, görüşmede başka birisi de bulunsun demiş, ama, Davudoğlu buna  gerek görmemiş.. Kendisi öyle diyor. Yani, itimad etmiş Kılıçdaroğlu’na!. Şimdi, o arkadaşının önerisi için ‘Haklıymış..’ diyor ve ‘Hodri meydan, bizim sahiblenilemiyecek bir sözümüz olmaz..’ diyor, ama..

Siyasî hayatında ne gibi halleri nasıl kullanarak sivrildiği bilinen birisiyle teke tek görüşmenin başını ağrıtacağını, asılsız olsa bile bazı iddia ve yakıştırmalarla havayı zehirleyebiceğini tahmin edebilmeliydi, Davudoğlu..

Yazık.. Siyasî tecrübe azlığının bedeli..

Muhaliflerin ona değil de, devamlı ve sadece Tayyîb Bey’e saldırmalarının sebebi de bu.. Ve muhalifler yeni bir seçimin öncesinde aç kurtlar gibi bekliyorlar.