Sanýrým þu gerçek artýk iyice billurlaþtý: Türkiye’de hem Kemalistlerin hem de muhafazakârlarýn kendilerine göre birer “altýn çað”ý var. Bu, Kemalistler için kuþkusuz Atatürk’ün “tek parti” dönemi. Muhafazakârlar içinse Osmanlý Ýmparatorluðu. Ve her iki kesim de idealize ettikleri bu dönemler konusunda epey “hassas.”
Buna karþýn, herhangi bir “altýn çað” fikrini bir sorun olarak gören, hatta demokrasiye tehdit sayan bir kesim de var. “Liberal” diye bilinen (ve aslýnda kayda deðer bir kýsmý liberalden ziyade solcu olan) yazar-çizerlerin çoðu sanýrým bu kesime dahil.
Oysa bence, devlet zoruyla dayatýlan bir doktrine dönüþmedikçe, farklý kesimlerin idealize ettiði, hatta dogmalaþtýrdýðý tarih algýlarýnda bir sorun yoktur. Amerikalý bir sosyal bilimcinin tarifiyle, “açýk toplum, dogmasýz toplum deðildir; farklý dogmalarýn birbiriyle yarýþabildiði toplumdur.”
Dahasý, bana sorarsanýz, Osmanlý tecrübesinden bugünün Türkiyesi’ne ýþýk tutabilecek dersler de vardýr hakikaten.
Ancak kritik olan nokta, “Osmanlý” deyince ne anladýðýmýz ve oradan bugüne ne hisse çýkardýðýmýzdýr.
Güç ve erdem
Ne yazýk ki, bazýlarýmýzýn muhayyillesinde, Osmanlý denince baþka her þeyden çok “güç” akla geliyor.
Devlet-i Aliyye’nin bir zamanlar ne kadar kudretli olduðunu, üç kýtada birden nasýl at koþturduðunu, Avrupa’yý nasýl titrettirdiðini hatýrlýyor, bununla mutlu oluyorlar.
Oysa güç, bir erdem deðildir. Dolayýsýyla da, “biz zamanýnda þu kadar güçlüydük” diye övünürseniz, baþkalarý sýrf bu sebeple saygý duymaz size.
Dahasý, eskiden güçlü olduðunuzu hatýrlamakla, bugünkü gücünüze bir þey katmýþ olmazsýnýz. “Oradan ilham alalým” deseniz, o da pek bir iþe yaramaz, çünkü gücü oluþturan unsurlar geçmiþten bu yana çok deðiþmiþtir.
Buna mukabil, eðer Osmanlý algýnýzýn merkezinde “güç” deðil de “erdem” yatýyorsa, o zaman durum deðiþir.
Çünkü Osmanlý’da hakikaten bugüne ýþýk tutabilecek siyasi erdemler vardýr. Cumhuriyet Türkiyesi’nde mumla aradýðýmýz “çoðulculuk” gibi.
Akademisyen Gökhan Bacýk, geçen pazar günkü Today’s Zaman gazetesinde yayýnlanan “Yurtta Osmanlýcýlýk lazým” baþlýklý akýl dolu yazýsýnda bu önemli meseleye deðinerek þöyle diyordu:
“Osmanlýcýlýk öncelikle çok-kültürlülüktür... Farklý dînî ve etnik gruplarý korumaktýr. [Örneðin] bugün bir Osmanlý devlet adamý yaþasaydý, Heybeliada Ruhban Okulu’nun niçin hâlâ kapalý olduðunu anlayamazdý. Ya da Kürtlerin yoðun olarak yaþadýðý þehirlerde Kürtçe trafik levhalarý olmayýþýna bir anlam veremezdi. Balkanlar’dan Yemen’e kadar uzanan dev bir coðrafyayý yöneten Osmanlý devlet aklý, Ankara’dan Diyarbakýr’ý yönetemeyen Türk devlet adamlarýna gülerdi .”
Dün ve bugün
Gökhan Bacýk, Osmanlý’nýn içinde bulunduðu þartlar ile bugünün dünyasýnýn farklý olduðunu teslim ediyor yazýda. “Anakronizm yapmak gerek” diyor.
Ancak yine de hatýrlatýyor ki, bugünün Türkiyesi’nde “Osmanlýcýlýk” yapanlarýn bazýlarý, hakiki Osmanlý zihniyetinden epey uzak:
“Osmanlýlarýn aksine, bugünkü muhafazakâr Osmanlýcýlar çok-kültürlülükten korkuyor. Osmanlýlarýn aksine, bugün Türkiye’de muhafazakârlar arasýnda bile yaygýn bir devlet fetiþizmi var.”
Ortada böyle bir sorun var; çünkü Osmanlý’ya atýfta bulunanlarýn bazýlarý, Osmanlý’nýn gerçekte nasýl olduðuna bakmak ve oradan dersler çýkarmak yerine, kendi kafalarýndaki þablonlarý geçmiþe yansýtmayý seçiyorlar.
Oysa, “Osmancýlýk” yapacak isek, (ki bence yapmalýyýz), doðru dürüst yapalým. Önce araþtýrýp anlayalým Devlet-i Aliyye’yi, doðrularý ve yanlýþlarýyla. Sonra da dönüp kendi ezberlerimizi sorgulayalým.