Evet, yazdım... Ama pişman değilim!

Doğrudur... Ağır hastalıklarla boğuşan (boğuştuğu söylenen) eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun “tutuksuz” yargılanması gerektiğini yazdım.

İnsanlık borcu saydığım için yazdım.

Kendisine hiç sempatim yoktur.

Duruşunu, tavrını, kafasındaki “üstün fikirleri” hiç sevmem.

Rektörlüğü döneminde, en ağır, en sert yazıları ben yazmıştım.

Rektörümüz, çünkü, cüz’i rakamlarla Ankara’daki Denktaş’lı mitinge yüzlerce öğrenci taşımış, kimse de paranın kaynağını sormamıştı.

Dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç de sormamıştı.

Üstelik, kıyıcı bir rektördü Fatih Bey’imiz.

Farklılıklara saygısı ve tahammülü yoktu.

Başörtüsü düşmanlığından bir tür “kariyer” elde etmeye çalışıyordu.

Belki de ortam böyle şeylere müsait olduğu için bunu değerlendiriyordu.

Üslubu çirkindi.

Bir televizyon programına (Hulki Cevizoğlu’nun yönettiği bir program) telefonla bağlanmış, çirkin benzetmeler eşliğinde icra organını memleketi satmakla, yolsuzlukla, rüşvetle, “vatan hainliğiyle” suçlamıştı.

Başbakan’dan girmiş, Cumhurbaşkanı’ndan çıkmıştı.

Başbakan’ın lakabı, Fatih Hilmioğlu’nun sözlüğünde “başbayi” idi...

Katıldığı bütün resmi ve gayrı resmi toplantılarda, Başbakan Erdoğan’dan, hep “başbayi” diye söz etmiş, her defasında alkış almıştı.

Böyle bir adamdı.

İnönü Üniversitesi Senatosu’nun yaptığı “darbe çağrısı”nı saymıyorum bile... Rektörümüz, çünkü, darbe havası oluşturmaya pek teşne ve mütemayildi. Ayağına gelen fırsatları kullanmaktan imtina etmiyordu.

Evet, işte bu kişinin (hiç değilse tedavi dönemi içinde) tutuksuz yargılanması gerektiğini yazdım.

Pişman değilim.

Dileğim, insanların sağlıklı biçimde mahkeme huzuruna çıkıp, yaptıklarının hesabını vermesidir.

Bir çift söz de Silivri’yle yatıp Silivri’yle kalkan eyyamcı takımına:

Her ağzınızı açışta “zulümhane”, “esir kampı”, “Silivri Cumhuriyeti”, “toplama kampı” diye dümdüz gidiyorsunuz... Veli Küçük, Doğu Perinçek, Kemal Kerinçsiz, Fatih Hilmioğlu, Muzaffer Tekin, Yalçın Küçük, Ergun Poyraz taifesini “gadre uğramış büyük vatanseverler” diye pazarlamaya çalışıyorsunuz... Aferin, çok iyi ediyorsunuz da, zahmet olmazsa mezkur büyük vatanseverlerin “eylem kalemleriyle” ilgili de birkaç “itiraz cümlesi” geliştirin...

 

Efendim, bugün bu konuları dile getirmek şık olmazmış.

Dün de dile getirmiyordunuz.

Dile getirmediğiniz gibi, elinizde bir avuç tuz, darbe peşinden koşuyordunuz.

Fatih Hilmioğlu tahliye edilsin, tamam da...

Eserleri de unutulmasın.

Namertlik

Ruh hastasıysanız, tatmin edilmemiş bir tarafınız varsa, ciddiye alınmayı “takıntı” haline getirmişseniz, hemen bir “rumuz” edinir, internetin denetimsizliğine de güvenerek, her türlü melaneti sergilersiniz.

Birtakım mecralarda görünürsünüz.

Sözlüklere yazar olursunuz.

Sağa sola hakaret mailleri yollarsınız.

Haber ve yazıların altına “okur yorumları” döşenirsiniz.

Nasılsa ismiyle, cismiyle, adresiyle, yazdıklarıyla ortada olan insanların bunları düzeltme, yazdıklarınızı tekzip etme şansı yok.

Buna vakitleri de yok.

Dayanın gitsin...

Düne kadar, bu nevi “namertlikleri” görmezden gelmeyi tercih ediyordum.

Bundan sonra bu kadar toleranslı olur muyum?

Bunun cevabını, dün bu köşede ağırladığım şahıs versin.