Bu yoðun gündemde, her an yeni haberlerin ekranlara düþtüðü günümüzde sürekli bir þeyleri kaçýrma korkusuyla yaþýyoruz. Sürekli twitter, facebook ya da instagramda parmak bir aþaðý bir yukarý gidip geliyor, buna “timeline kontrolü sendromu” deniliyor. Birkaç saat internetten, televizyondan uzak kaldýysanýz çok önemli haberler kaçýrmýþ gibi hissediyorsunuz.
Peki gerçekten de çok þey mi kaçýrýyoruz?
Düþünün ki iþinizi gücünüzü býrakýp bir daðýn tepesinde çoban olmaya karar verdiniz. Cep telefonu, internet ve televizyon kullanmayacaksýnýz. Dað tepesinde bir yýlý tamamladýðýnýzda kasabaya indiniz ve “Son bir yýlda neler oldu?” diye sordunuz.
Ýþte bir ülkenin bir yýllýk gerçek gündemi bu soruya verilen cevaplardan ibaret. Yani aslýnda çok bir þey kaybetmiyoruz. Yýlda bir kez þehre inen kiþi on dakikada bizim o bir yýl boyunca peþinde koþtuðumuz ve an be an takip ettiðimiz saçma sapan geliþmelerin hepsinin özünün özetini öðrendi bile. E peki biz niye haber ajansý gibi takip ettik her þeyi?
Hayatýmýn son bir ayýný internetsiz ve televizyonsuz bir evde geçiriyorum. Uzaktan bakýldýðýnda bir televizyoncu, köþe yazarý ve sosyal medya aktif kullanýcýsý için bu ölüm orucu gibi bir durum. Ama sonuç enteresan : “Ölmedim”.
Nelerden kurtardý?
Ve daha ötesi çok daha az magazin, çok daha az “cemiyet hayatýnýn ünlü simasý” (Bu da ne iþ yaptýðýný bilmiyoruz demenin bir baþka türü) haberi, daha az “yaz sezonunu açtý/kapattý” haberi, daha az “Ayrýlýyorlar mý? Barýþýyorlar mý?” haberi, daha az “X partisi lideri, Y partisi liderine “Piþt” diye seslendi haberi.
Peki neler getirdi?
Çok daha fazla kitap okuma fýrsatý, çok daha fazla yazma fýrsatý ve en önemlisi düþünme fýrsatý. 800 sayfalýk bir kitabý, keyifle, heyecanla ve her eve girdiðimde “kitaba koþmak” gibi tadýný unuttuðum bir hissi tekrar yaþamanýn mutlulukla tamamlama fýrsatý. (Ve dahasý kitabýn hangi olayýnýn hangi sayfada olduðuna aklýma geldiði anda dönebilecek kadar hakim bir þekilde)
Nasýl oldu bu?
Cevap basit, televizyonsuz, internetsiz (Sadece mobil, o da çok gerektiðinde) ve kalabalýk olmayan, çok sade bir ev halinde.
Günümüz insaný, yani biz, televizyonu eve girdikten ortalama 1.5 dakika sonra açýyoruz. (O da herhalde ayakkabýlarý çýkarma, el yüz yýkama süresi, yemek yeme süresi bile deðil)
Ve televizyonu açma sebebimiz bir þeyler öðrenmek de deðil. Yapýlan bir araþtýrma gösteriyor ki evlerde televizyon artýk çoðunlukla “ses olsun” diye açýlýyor. Anneannemin tabiriyle “Þenlik olsun diye”.
Bebekler için bile televizyon kanallarýnýn olduðu günümüzde bebekten gençliðe kadar evlatlarý oyalamanýn da en kolay yolu oldu televizyon. Aç Baby TV’yi, ham yapsýn çocuk. Ama ne yediðini anlamadan, hiçbir þeye konsantre olamadan, adeta hipnozlu gibi.
Ev hayatýma televizyonu daha ne kadar dahil etmem, nereye kadar bu medya orucum devam edecek bilemiyorum. Tek bildiðim gittiði yere kadar götürmek istediðim.
Yeri gelmiþken, Yeþilay Cemiyeti genellikle sigara baðýmlýlýðýna karþý mücadelesi ile biliniyor ama televizyon ve internet baðýmlýlýðý konularýnda da çok güzel çalýþmalarý var. Bir fýrsat bulup incelemenizi öneririm. http://www.yesilay.org.tr
Sorularla bitirelim, sonra da iyi bir hafta dileyelim. Bu sorularý lütfen düþünün;
- TV izlediðiniz her dakika için para ödüyor olsaydýnýz, þu an izlediðiniz gibi izler miydiniz? Ya da o zaman neleri izlerdiniz? Neleri izlemezdiniz?
- Ýnternette dolaþtýðýnýz her dakika için para ödüyor olsaydýnýz, sörf yaptýðýnýz siteler ayný olur muydu?
- Twitter’da Tweet atmak, Facebook’da paylaþým yapmanýn bedeli çok deðil, 1 lira olsaydý þu an yaptýðýnýz kadar çok sayýda paylaþým yapar mýydýnýz?
Düþünelim ve her önümüze konulaný yeme, her sunulaný hipnozlu gibi izleme huyundan artýk bir an önce vazgeçelim.
Güzel bir hafta dilerim.