Evire, çevire, devire

F.Bahçe iyi oynadı, kötü oynadı anlamam; kazanmak için oynadı... Çevir kazı yanmasın futbolundan, Roma’yı da yakarım futboluna yatay, dikey, amudi, ufki, her açıdan geçmişti... Mızmız değil, cızbızdı. Eli değenin canı yanardı ama, direkler maşa gibi kaldı. Benfica ateşi eliyle tutmadı.

Portekizlilerin ilk yarıda tehlikeli sokuluşları vardı ama, o tehlikelerin şanına yakışır pozisyonlar pek oluşmadı. Oysa biz, adamların  yüreğini kaç defa ağzına getirdik.

Webo’nun sol kanattan orta-pas karışımı uzattığı topu, Sow yarım metreden dışarı vurdu... Cristian’ın serbest atışında Egemen’in kafası... Webo’nun kale dibinde yerdeyken atamadığı (Ya da kötü attığı) şut...

Penaltı bile kaçtı, daha ne diyelim?

***

F.Bahçe’nin geçmiş maçlardaki ağır tempolu-gereksiz top çevirmeli sıkıcı maç trafiği tamamen gitmiş; yerine aktif, istekli, baskı kuran, zamanı boşa harcamak istemeyen bir futbol anlayışı gelmişti. F.Bahçe’nin bu kafa tutuşunu beğendim.

Kendi klasik ölçülerinin üstünde kurduğu yüksek tempo ve yeterli derecede iş gören pres disiplini; Benfica gibi bir takımın rahat oyun kurmasını engelledi. Rakibin ani ve hızlı çıkışlarında ise, kademe anlayışımız yardımlaşmayla üst düzeye çıktı. Benfica bu yüzden sonuç alamadı.

***

F.Bahçe ikinci yarıya da çok hızlı başladı. Arka arkaya kornerlerle sonuçlanan iki uzak şutla, tehdidimizi sürdürdük. Ama Kuyt’un uzak şutunda gene direklere teslim olduk. Bu kadarı da olmazdı...

Güzel ara pasları, zeki kaçışlar, oyunun yönünü değiştirme girişimleri, etkin ortalar, uzak şutlar...

F.Bahçe ne gerekiyorsa yapıyordu ama, o nalet olası golü atamıyordu. 1-0 öne geçtiğinde bile, top önce direğe çarpmıştı. Ama evire, çevire, devire nihayet attık.

Cristian, kaçırdığı penaltının intikamı alındığı için ağlıyordu. Vallahi ben de ağladım.

Benfica gibi bir takım, neye uğradığına şaşırdı. Bozguna uğramaktan direkler sayesinde kurtulmuştu.

Eline sağlık F.Bahçe