Peygamber Efendimiz (sav) ‘Evlad, babasýnýn sýrrýdýr’ buyuruyor.
Hazreti Fatýma (ra), hem ‘Ümmül Hasaneyn’, yani ‘Hasan ve Hüseyn’in annesi’, hem de sevgili babasýnýn ona sesleniþiyle ‘Ümmü Ebiha’ydý, yani ‘Babasýnýn annesi.’
Ýþte o Hz. Fatýma, babasý ve Kainat’in Efendisi’nin Rabbi’ne kavuþmasýndan sadece birkaç ay sonra bu dünyadan ayrýldý. Nasýl durabilirdi ki vefatýnýn ardýndan ‘Üzerime öyle musibetler döküldü ki / Bu elemler, gündüzlerin üstüne dökülseydi / Nurlu gündüzler, simsiyah gece kesilirdi.’ diye seslendiði babasýnýn acýsýna.
Peki ya onun acýsý? Hz. Ali (ra) hayat arkadaþýnýn ve Resulullah’ýn (sav) kabirleri baþýnda þunlarý söylüyordu:
‘Selam sana ey Allah’ýn Resulu! Benden ve komþuluðuna gelen kýzýndan selam sana. O nezih yavrundan ayrý kalmak sabrýmý tüketti, gücümü azalttý ey Allah’ýn Resulu.
Emanetin Hakk’a uðurlandý, vediayý geri aldýlar. Hüznüm sonsuz, gecelerim uykusuzdur artýk. Allah’ýn senin bulunduðun alemde lütfedeceði yerime gelinceye kadar böyle geçecek günlerim.’
Hz. Ali ve Hz. Fatýma, Ehli Beyti Mustafa’nýn iki pak mensubu ve kalbiydi. Onlar o mukaddes çatýnýn altýnda böyle bir aþk ve muhabbetle varoldular. Bakýn Hz. Ali sýk sýk ziyaret ettiði kabrinde ona nasýl sesleniyordu:
‘Sevgili, eþi benzeri olmayan sevgili / Gönlümdeki yeri dolmayan sevgili / Kayboldun gözümden, tenimden evet / Fakat kalbimdesin, ezel ve ebed.’
***
Ýþte böyle bir muhabbetin çocuklarýydý Hasan ve Hüseyn. Efendimizin ‘Cennet çiçeklerim’ diyerek öpüp kokladýðý çocuklar.
Hz. Hasan, ömürlerini cahiliye öfkesiyle yoðuran zalimler eliyle zehirlenerek þehit edildi.
Hz. Hüseyin ve çocuklarýnýn þehadeti ise ‘Heyhat minezzilleh’, yani ‘Zillet bizden uzaktýr’ feryadýyla asýrlardan bugüne Hüseyni duruþu ve zalime karþý direniþi anlatan bir sembol oldu. Yezid’in emriyle, Kainat’ýn Efendisi’nin torunlarý, ‘Cennet gençlerinin efendileri’, acýmasýzca, hunharca, kahpece, soysuzca ve bitmek bilmeyen bir iktidar hýrsýyla katledildi Kerbela’da.
Sözüm ona ‘kalpleri Hüseyin’le, ama kýlýçlarý Emevilerle birlikte olan’ zavallýlarýn ihanetiyle.
Kerbela; söz verip durmayanlarýn, aldatanlarýn, ihanet edenlerin, arkadan hançerleyenlerin; parayý, gücü ve iktidarý onur sayanlarýn zavallý hallerine tanýklýk etti yüzyýllarca.
O acý dinmedi. Çaðlar boyunca yakýp kavurdu yeryüzünü. Hüseyn’in feryadý, ona ve evlatlarýna bir damla suyu esirgeyen zalimlere cehennemin kapýsýný aralarken, bir yol ayrýmý oldu ayný zamanda.
Ya Hüseyn’in safýnda olmak yahut Yezid’in.
Týpký Habil’le Kabil gibi.
Musa ile Firavun gibi.
Ýbrahim ile Nemrud gibi.
Tarih böyle yazýldý.
Diliyle deðil, kalbi ve eylemiyle Hüseyn’in yanýnda olanlar ve olmayanlarýn tarihi.
***
Fuzuli, Kerbela mersiyesinde feryad eder:
‘Yâ Þâh-ý Kerbelâ ne revâ bunca gam sana / Derd-i dem-â-dem ü elem-i dem-be-dem sana / Ey derd-perver-i elem-i Kerbelâ Hüseyn /Vây Kerbelâ belâlarýna mübtelâ Hüseyn / Gam pâre pâre baðruný yandurdý dâðla / Ey lâle-i hadîka-i Âl-i Abâ Hüseyn’
(Günümüz Türkçesiyle: ‘Ey Þah-ý Kerbela ne reva bunca gam sana / Bitmeyen dert ve tükenmeyen elem sana / Ey kerbela elemini çeken Hüseyn / Vay kerbela belalarýný çeken Hüseyn /Gam parça parça baðrýný yaktý ateþli yarayla / Ey Âl-i Abâ bahçesinin lalesi Hüseyn’)
Ne diyelim, zalim olma mazlum ol!
Aldatan olma, aldanan ol!