Hoyratlığı görüyor musunuz? Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ifadeleri “tele konferans sistemiyle” alınmış...
Ne feci!
Bazıları “Niye mahkeme salonuna getirmediniz?” diyesiymiş de, kankam Ertuğrul buna çok bozulmuş.
Nasıl bir hoyratlıkmış bu!
Nasıl bir hesaplaşma mantığıymış!
Hiç yapılır mıymış ayakta duracak hali olmayan o iki yaşlı insana bunlar?
Hesaplaşma değilmiş bu...
Linç kampanyasıymış.
Hatta “intikam histerisi”ymiş.
Unutmamalıymışız ki, bugün “linç” çığlıklarıyla o iki yaşlı insanın üzerine yürüyenlerin bir bölümü ve o insanları yerden yere vuran birçok köşe yazarı, aydın, entelektüel, 12 Eylül 1980 sabahı “Oh, hayatımız kurtuldu” diye sevinç çığlıklarıyla birbirine sarılmış.
Böyle diyor Özkök...
Böyle diyor da, ben ortada bir linç kampanyası ve intikam histerisi göremiyorum.
Mahkeme gayet sakin ve efendice yürüyor.
Doğrudur, darbeyle birlikte bazılarının hayatı kurtulmuştur, “Oh, iyi ki geldiler” demişlerdir ama biz darbeden önce hayatı karartılanlarla ilgiliyiz. Tele konferans sistemiyle ifadeleri alınan o iki yaşlı insan da, sadece darbeden değil, darbe ortamı hazırlamaktan suçlanıyorlar.
Kurtarılmış mahalleler kimin fikriydi?
Öğlenden önce bir solcunun, öğlenden sonra bir sağcının öldürülmesinde kullanılan envantere kayıtlı silahlar hangi merci tarafından tetikçilerin eline tutuşturuldu?
Ümit Kaftancıoğlu niçin öldürüldü?
Bedrettin Cömert’e kıyanlar kimlerdi?
Abdi İpekçi neden bertaraf edildi?
Kahramanmaraş, Çorum ve Amasya provokasyonuna karışan CIA ajanı George Alexander Peck, hangi Genelkurmay Başkanı döneminde yeniden akredite oldu?
Hamit Fendoğlu’nun evinde patlayan bomba hangi “mutemet el” tarafından postaya verildi.
Ülkeyi iç savaş koşullarına sürükleyen mühendislik çalışmasını hangi “iyi çocuklar” kotardı?
Her gün 20-30 vatandaş ölürdü.
Kahvehaneler taranırdı.
Kentin en işlek yerine bombalar patlardı.
Her gün bir banka şubesi soyulurdu.
Bu mevzun çalışmaları kimler yürüttü ve vatandaşta “Asker gelse de kurtulsak” duygusuna yol açtı?
İşte o “iki yaşlı insan” bunların da hesabını vermek zorunda.
Ertuğrul Özkök “hoyratlık” arıyorsa, 12 Eylül uygulamalarına baksın.
Mamak’a baksın, Metris’e baksın, Diyarbakır’a baksın...
650 bin kişi tutuklandı.
50 idam cezası infaz edildi.
177 tutuklu hücresinde bilinmez (aslında “bilinir”) nedenlerle hayatını kaybetti.
Milyonlarca insan işkenceden geçti...
Faili meçhuller, yargısız infazlar, gözaltında kayıplar...
Bütün bunlar, o iki yaşlı insanın iktidar döneminde yaşandı.
Ertuğrul Özkök hoyratlık arıyorsa, “İlhan Erdost’a ne oldu?” diye sorsun.
General Turgut Sunalp, “Elimizde taş gibi delikanlılar var, jopa ne hacet” diyordu, jopla tecavüz iddialarını yalanlarken...
Ertuğrul Özkök, jopla kimlere ne yapıldığını araştırsın, sonra “hoyratlık” diye ortalığa dökülsün...
HAMİŞ: Sevgili kardeşim Sedat Ergin... 28 Şubat sürecinde ne güzel haberler yapardın, ne şahane “tehdit yazıları” yazardın... BÇG’nin mimarı Oramiral Güven Ekaya’yı evinde ziyaret etmişliğin de vardır. Bu ziyareti kılıflamak için “Hastaydı, geçmiş olsuna gittim” demiştin de, durduk yerde kendine güldürmüştün.
O mutlu günler geride kaldı.
Gerçekten bilgiyle, donanımla, müktesebatla gazetecilik yapmak gerekiyor.
Bir şey yazarken yahut bir iddiada bulunurken de, o “şey” hakkında fikir sahibi olmak gerekiyor.
Bence otur, önce “cihat”ın ne anlama geldiğini öğren, sonra yazıya kalkış... “Cihat” açılmaz benim güzel kardeşim; cihat ilan edilir yahut başlatılır...
“Erdoğan Batı’ya cihat mı açıyor?” dersen, yeniden kendine güldürürsün.