Evsiz bayramlar, bayramsýz evler

Dr. Ahmet Akbulut. Üniversite yýllarýmýz beraber geçti. O Týp okuyordu, ben ise Sosyoloji. Sessiz, çalýþkan, kalender bir dost. Deprem bölgesini gezerken Malatya'ya da uðradým. Ahmet de Malatya'da yaþýyordu. Dostum, akademisyen Ahmet Küçük ile beraber onu da ziyaret ettik. Yarý yýkýk bir sitenin içinde görüþtük. Bu sitedeki evi aðýr hasar almýþtý. Oturulacak halde deðildi. Annesi, babasý ve engelli kardeþiyle de ilgileniyordu. Deprem hem evini almýþtý hem de iþini. Özel hastanedeki iþini kaybetmiþti. Bu zor zamanda bile onu derviþ meþrepli halde buldum. Gözlemlerini dinledim, kayýt aldým. Kahramanmaraþ, Hatay, Adýyaman þehirlerinde de bunu yapmýþtým. Ahmet, ev ve deprem iliþkisi üzerine muhteþem bir kelam etti: "Yýllarca hayat eve sýðar dedik. Þimdi ise hayat nereye sýðar, sorusunun cevabýný arýyoruz hayatýmýzýn akýþý içerisinde".

Doktor Ahmet, depremle gelen evsizlik duygusunun bütün derinliðine ayna tutmuþtu. Depremin bütün aðýrlýðýný eviyle yaþamýþ bir insanýn ruhundan yükselen bir çýðlýktý bu. Yüzbinlerce insanýmýz evsiz kalmýþtý. Ýnsanýn yuvasýný, sýðýnaðýný elinden almýþtý. Evin insana verdiði muhabbet ve anlam birden tersyüz olmuþtu. Deprem evsizliðe yol açmýþtý.

Depremin ürettiði en büyük sosyal travma evsizlik. Çünkü insanlar ev ile aile oluyor, ev ile mekânýný buluyor, ev ile doðal grup iliþkisini yaþýyor. Bu nedenle evsizlik, anlamsýzlýk manasýna geliyor. En derin sosyal yoksunluk demek. Ahmet Hamdi Tanpýnar, öðretmenlik yýllarýnda Erzurum'da depreme tutulduðu sýrada, bunu etkileyici bir þekilde ifade eder. " O zamana kadar ev ve yatak mefhumlarýný bu kadar kuvvetle anlamamýþ, yatacak yeri olmamanýn azabýný tatmamýþtým". Hakikaten deprem nice þeyleri anlamamýzý saðlar. En fazla da evsiz kalmanýn acýsýný yaþatýr. Gök kubbe altýnda kendimizi savunmasýz ve çýplak hissetmemize neden olur.

Deprem sonrasý ilk bayramý yaþýyoruz. Evsiz bayramlarýn birinden geçiyoruz. Nice insanýmýz bu bayramý yapacak bir eve sahip deðil. Ya evi yýkýlmýþ ya da büyük hasar görmüþ. Evle iliþkileri kopmuþ. Yaþanmayan sadece evin fiziki mekâný deðil. Bundan daha fazlasý yaþanmayan evin ruhu, evin sosyalliði, evin muhabbeti. Bunlarý en çok bayramlarda yaþar insan. Ev, en fazla muhabbetini bayramlarda gösterir. Bayramlarla þenlenir, bayramlarla canlanýr, bayramlarla hayat çaðýldar. Bayramlar da evlere yeniden hayat verir. Mutluluðu ve muhabbeti yeniden ihya eder.

Ne kadar ilginç bir milletiz! Ölülerimizin bile bayramýný yaparýz. Sanki onlarý bayramsýz býrakmak istemeyen bir tarafýmýz var. Sevinçlerimize onlarý katmak isteriz. Ölülerden korkmak ve onlar yokmuþ gibi davranmak kültürümüzde yer almaz.

Bayram, muhabbetiyle ve ruhaniyetiyle evsizlik acýsýný giderecek bir þifalar demeti. Yýkýlmýþ evlerin gölgesinde yalnýzlýk ve acý yaþayan insanlarýmýza ilaç. Umut ve sevincin, rýza ve teslimiyetin, yardým ve kardeþliðin ruhu.

Evsiz bayramlar, bayramsýz evler içinden geçiyoruz. Bu bayramlarda en fazla depremzedeleri görmeliyiz. Onlara kucak açmalýyýz, sormalýyýz. Þeker ve tatlýyý onlara ikram etmeliyiz. Kalbimizin tadý bunlara eþlik etmeli. Yaþadýklarý evsizliði, evimize katarak gidermeliyiz.

Depremin getirdiði evsizlik, konteynýr ve çadýrlarla karþýlanýyor. Bunlar çok geçici ve acil çözümler. Çadýr çadýrdýr, konteynýr da konteynýr. Hiçbiri evin yerini tutamaz. 'Dünyada mekan (ev) ahirette iman', der atalarýmýz. Bu kültürde ev hayatidir. Hatta seçimlerin kaderini de belirleyecek olan evdir. Evi yapanlar, yaptýklarýný gösterenler, yapacaklarýna inandýranlar kazanacak. Yani ev kazanacak. Çünkü insanýmýzýn varlýk yuvasý evidir.