Önce, câmilerde, -namazýný münferid kýlacak olanlar için açýk tutulmakla birlikte-, þu büyük gaile atlatýlýncaya kadar Cum’a ve diðer cemaat namazlarýnýn kýlýnmayacaðýna dair kararýn çok yerinde olduðunu belirtmeliyim.
Elbette, ‘Ecel geldi cihane, baþaðrýsý bahane..’ misali, ölüm gelecekse, bir þekilde gelir; ona kimse engel olamaz. Ama, Hz. Ömer’in, yolu üzerindeki bir bölgede tâûn/veba/ kolera salgýný olduðu haberini alýnca yolunu deðiþtirmek gibi bir tedbire tevessül etmesi ve kendisine, ‘Kader-i ilâhî’den mi kaçýyorsun?‘ diye sorulmasý üzerine, ‘Hastalýk bir kazâdýr, bu kazâ karþýsýnda Allah’ýn kaderine sýðýnýyorum..’ meâlinde cevap verdiði ‘rivayet’i düþündürücüdür.
Bu vesileyle ekleyelim, dünya çapýndaki pandemik ‘coronavirus’ salgýnýný önlemekte büyük zayiat veren ve þu âna kadar, 30-40 tanesi ülkenin üst yönetim mekanizmalarýnda bulunan seçkin elemanlar olmak üzere, binden fazla insanýný kaybeden Ýran’da, nihayet dün sabah, Meþhed ve Qom gibi 24 saat devamlý ve týklým-týklým olan ‘türbelerin -bu bulaþýcý hastalýðýn sona ermesine kadar- kapatýlmasý kararý’ verildi. Ama, kapatýlan türbeler önündeki engelleri yýkarak o mekânlara girmeye çalýþan ve o türbelerin kendileri için ancak þifâhâne olduðunu söyleyen kalabalýklarýn, ‘Tahran h…lt etmiþ..’ mânâsýna gelen ve karar veren herkesi aðýr þekilde suçlamak mânâsýndaki, ‘Tahran galat kerde!!’ sloganlarýný yansýtan videoyu görünce siz olsanýz ne düþünürdünüz?
Bizim burada da nicelerinin, ‘sosyal medya’ denilen paylaþýmlarýnda, ‘Hz. Peygamber zamanýnda hastalýklar karþýsýnda böyle tedbirler mi vardý ki?’ diye, hem de ciddî bir havayla laflar ettiklerini görmüyor muyuz? Ki, bu gibi laflarý edenler, kendileri rahatsýz olacak olsalar, doktor ve ilaçlar peþinde koþmazlar mý? Ya da, Hacc’a ya da baþka bir yere gitmek istediklerinde ‘Hz. Peygamber (S) zamanýnda otomobil-uçak vs. yoktu; o halde, ben de merkep veya deve sýrtýnda giderim!’ mi derler?
Bu konuya bu kadarca deðindikten sonra, hastalýðýn dünya çapýnda verdiði derslere de deðinmek gerekiyor.
Fransa Baþkaný Macron’un dün sabah kurduðu cümle ilginçti:
‘(…)Savaþtayýz. Baþka bir orduya ya da ulusa karþý savaþta deðiliz. Ama, düþman tam burada, görünmez, yakalanmasý zor ancak ilerleme kaydediyor" diyordu. Benzer cümleleri Amerikalý Trump, Biden ve Sanders gibi siyasî liderler de kuruyor.
Dünyanýn her tarafýndan yansýyan görüntülerden insan idrakine yansýyan, o toplumlarýn manevî dünyasýndan da haber veriyordu. Hem Çin’de, hem de Avrupa ve Amerika’da meydana gelen ‘coronavirus’ ölümleri karþýsýnda sergilenen dehþet tablolarý, materyalist, dünya görüþlerine tutunmuþ toplumlar açýsýndan hiç de þaþýrtýcý deðildi.
Ortaçað’da, vebâ/ kolera gibi salgýn hastalýklarýn meydana geldiði yerleþim birimleri kuþatýlýr, o þehirden kimsenin çýkmasýna-kaçmasýna izin vermeden, içindeki bütün canlýlarýn ve her þeyin yakýlmasý gibi yöntemlere baþvurulurdu. Þimdi medeniyet baþka alanlarda bir hayli ilerledi, ama, ölümle karþýlaþýnca, hele de materyalist toplumlardaki insanlarýn ve kamuoyunun sadece kendilerini kurtarmak için ne kadar duygusuz ve acýmasýz, egoistçe tavýrlar sergilediklerini þu ‘coronavirus’ bütün dünyaya hatýrlattý.
Dün, Ýtalya’da bir üniversitede araþtýrma elemaný olduðunu söyleyen Türkiyeli bir hanýmýn videosunda anlattýklarýna kulak verdim. Dinleyen herkes de facianýn büyüklüðünü daha çarpýcý bir þekilde anlamýþlardýr herhalde.. Kendisi saðlýklý olan bu haným, ‘Bir þehirdeki 300 yataklý hastahaneye, bir anda 3 bin hasta baþvurursa ortaya çýkacak tablonun gözönüne getirilmesini; doktorlarýn, hastalar arasýnda kurtarýlmasý daha mümkün gözükenlere öncelik tanýmak gibi bir seçim yapmak zorunda kaldýklarýný; daha düne kadar en yakýn sevdikleriyle bir arada olan insanlarýn, yanlarýna kimsenin yaklaþtýrýlmadýðý özel bölmelerde yapa-yalnýz ve aðlaya-aðlaya ve nefes alamayýp boðularak..‘ anlatýyordu.
Allah’a ve Âhiret’e iman, hele de felâketler karþýsýnda, insana büyük bir tayfun karþýsýnda bir limana sýðýnmýþlýk huzûru verir. Bu satýrlarýn sahibi, çeyrek yüzyýl öncelerde, bir Ramazan akþamý, çok yakýnýndaki birinin son derece sýkýntýlý bir durumda olduðu anda, ona söylenen, ‘Korkma, iyi olacaksýn..’ gibi sözlere, ‘Niye korkacakmýþým, mübarek günler..’ deyiþini unutmaz.. Ve o cümle son sözleri olmuþtu..
Mes’ele, dünyaya bakýþ açýmýzda düðümleniyor
Her dinin, her inanç ve ideolojinin kendi mâbed veya aslî sembollerine olduðu gibi kendi mezarlýklarýna da yansýyan bir tarafý vardýr. Oralarda bir dünya görüþü temsil ediliyordur çünkü..
‘Fakir’, gittiði her ülkede o ülkelerin mezarlýklarýný da gezer. Çünkü, oralarda dünyaya bakýþýn zekâ parýltýlarý yansýr bazen mezar taþlarýna.. Yani, sadece bizim mezarlýklarýmýzda deðildir bu durum.. ama, bizde daha bir zenginlik ve derinlik hissederim.
Üsküdar’da Aziz Mahmûd Hüdaî Camiinin haziresindeki mezar taþlarýndan birinde 42-43 yýl öncelerde; bir sonbahar ikindisinde, hafif bir meltem eser, yapraklar düþer ve kuþlar uçarken... Rahmetli Sedat Yenigün kardeþimle, zâhiren bakýldýðýnda, basit bir-iki mýsrayý okumuþtuk, Osmanlýca.. ‘Günler gelip geçmekteler, kuþlar gibi uçmaktalar..’ Yazýlýþ tarihine baktýðýmýzda, üzerinden 200 yýl kadar bir zaman geçtiðini anlamýþtýk. Yani üzerinden 80 küsur bin kere güneþ doðup batmýþtý.. Bin mevsim geçmiþ, her mevsimde ayrý kuþlar gelmiþler -gitmiþlerdi.. Ama, o basit mýsralar o atmosferde insana çok derin bir dünya görüþü hediye ediyordu. Nice güzler, kýþlar, baharlar ve yazlar gelip geçmiþti. 1980 Temmuzunda Ýslâm düþmanlarýnca vurularak dünyadan koparýlan rahmetli Sedat’ýn üzerinden bile þimdi, güneþ 15 binden fazla doðup battý..
Ya, Eyyub Sultan tepesindeki bir mezar taþýna kazýnmýþ olan, ‘Ben de bir zamanlar Süleyman idim../ Âteþe, rüzgâra hükümrân idim.. / Sanmayýn Hazret-i Suleyman idim.. / Galata’da ‘Körükçü Süleyman’ idim..’ dörtlüðündeki zekâ parýltýsýna ne dersiniz?
Ama, Hristiyan mezarlýklarýnda da benzer ruhî derinlik mesajlarý ile karþýlaþabilirsiniz..
Meselâ, ‘Ey ölüm, sen ne zaman öleceksin?’ veya ‘Hayat var oldukça ölüm var olacaktýr..’, ya da, ‘Ey Ölüm, sen her þeyi öldürebilirsin, amma sevgiyi ve nefreti öldüremezsin..’ gibi mesajlar..
Ama, son zamanlarda, giderek artan bir eðilimle, materyalist Hristiyan Avrupa ve Amerika kýtalarýnda, cenazelerin yakýlmasý âdeti ile de karþýlaþýyoruz.
O cesedlerin yakýlmasýyla ilgili bir ‘belgesel’ film izlemiþtim. Cesedler getiriliyor ve yaklaþýk bin dereceyi bulan hararetteki özel bir bölmede yakýlýyor ve geride kalan bir avuç kül de, küçücük þiþeye konulup, üzerine kime aid olduðuna dair bilgiler yazýldýktan sonra geride kalanlarýna veriliyor.
Hindistan’da da bir vâdide uzaktan burnunuza aðýr bir ‘yanýk et’ kokusu geliyorsa, bilirsiniz ki o civarda bir ‘ölü’ yakýlýyordur.
Þimdi, Hindularca ‘tanrý’ kabul edilen ineklerin idrarýnýn içerek ‘coronavirus’ için þifa arayan Hindularýn haberlerini okuyoruz.. (Bizde de bu gibi iddialarý baþka þekilde sözkonusu eden ve saðlýklý insanlarý iðrendiren iddialarý din adýna söyleyenler olmadý mý?)
Evet, ölümler de hayat tarzlarý gibi, dünya görüþlerinden haber veriyor.