Ey liberal genç, küfretme!

Kemalistten, ulusalcıdan, Perinçekçiden küfür yemeye alıştık.

Neredeyse küfürsüz cümle kuramıyorlar...

Ey liberal genç, sen neden küfrediyorsun?

Bilgiyle, akılla, sağduyuyla kalkıştığını söylüyorsun, Atilla Yayla’yı muhafazakâr buluyorsun, itibar kaybettiğinde “cami” ve “kışla”yı keşfeden Mehmet Altan’ı aşılamaz liberal değer sayıyorsun, Murat Belge’den ve Hasan Cemal’den “liberal” icat ediyorsun, Gezi’yi destekliyorsun.

Hepsi kabul...

Neden küfrediyorsun?

Evet, aranızdan bazılarıyla (3 H Hareketi’ndeki bazı arkadaşlarınızla) kısa bir Gezi muhabbeti yaptık.

Konferansınıza davetli değildim.

Sizi görmeye de gelmedim.

Bir televizyon çekimi için

Talimhane’ydim...

Bulunduğum otelde konferans tertiplediğiniz bilgisine de sahip değildim.

Lobide çekim sıramı beklerken, grubunuzdan çocuklar yanıma geldiler.

Laf lafı açtı.

Erdoğan’dır, Gezi’dir, Atilla Yayla’dır, Cem Toker’dir, kısa bir sohbet yaptık.

Olabildiğince saygılıydınız. Bu hususiyetinizi beğendiğimi yazdım.

Sohbet anında orada bulunan ve belli ki ses vermekten imtina etmiş bazı arkadaşlarınızın arkamdan “denyo”, “salak”, “trol”, “geldi ama haddini bildiremedik, eline veremedik, yazıklar olsun bize” diye saydırmalarını nasıl telif edeceğiz?

Hareketinizde böyle kişiler de mi var?

Bunlar mıdır “hürriyet, hukuk ve hoşgörü” ilkeleriyle hareket eden “3 H Hareketi”nin müntesipleri? (Diyebilirsiniz ki, kişilerin eylemleri kurumumuzu bağlamaz. Doğru, bağlamaz... Ben de zaten “aranızdan bazıları” dedim. Kısa bir internet taramasıyla o kişilerin isimlerine ulaşabilirsiniz. Hak geçmesin: Çok saygılı ve değerli kişiler de vardı orada. Özellikle, benimle sohbeti yürüten arkadaşınız... Müteşekkirim ona...)

Bir çift söz de LDP adlı tabela partisinde genel başkanlık yapan Cem Toker adlı şahsa:

Hakkınızdaki tanımlamayı (“faşist” tanımlamasını) iltifat saydığınız gençler, benim liberallerim değil, Mehmet Altan’ın liberalleri... Okuduğunuz iki satır yazıyı doğru anlayın. (“3 H Hareketi”, bildirisinde, Cem Toker için o nitelemeyi kullanmadıklarını ve paylaşmadıklarını söylüyor. Bunu da duyurmuş olayım.)

HAMİŞ:

Liberal gençlerle sohbetimiz sırasında orada bulunmayan (içeride konferansı izliyormuş) ama benim lobide olduğum bilgisine sahip bir genç, Burak Turgut, “Liberal gençlerle Taksim’de Gezi’yi tartıştık” başlıklı yazıma “sosyal medya” aracılığıyla cevap vermiş.

Niçin Atilla Yayla’yı benimsemediklerini anlatıyor.

Söylediğimi varsaydığı iddiaları çürütüyor... (Gezi’yi “faiz lobisi” türünden “bağlantılarla” gerekçelendirmedim. Böyle gerekçelendirenler olduğunu biliyorum. Bu genç arkadaş itirazlarını onlara yöneltsin.)

Liberalizm tartışması yapmadık.

Sadece Gezi’yi konuştuk.

Gezi’ye, “militarist renkler” barındırdığı ve ötekinin yokluğu üzerine bir “siyaset” bina etmeye çalıştığı için karşı çıktığımı söyledim.

Bunu yazdım da...

Bu isyan, kabul edelim ya da etmeyelim, devlete diz çöktürmüştür.

Devlet ilk kez özür dilemiştir.

Gezi’ciler bunu kazanca dönüştürmeyi başaramadı.

Konuşmamızda bu hususun altını “özellikle” çizdim.

Burak Turgut, hangi iddialarıma cevap verdiğini bilmediğim yazısında, bol bol hakaret ediyor...

Bilmem ne olursa imiş, başdanışmanlık kaparmışım, piyasada böyleleri çokmuş...

Bir de, “cevap” yerine, “cevâb” yazıyor: “Ahmet Kekeç’e cevâb...”

Beni mi aşağılıyor, “cevâb” diye yazanları mı aşağılıyor, sözcüğün kendisini mi aşağılıyor, eski lisanı mı aşağılıyor, bir “muhafazakâr” algıyı ve kabulü mü aşağılıyor?

Ne yapmaya çalıştığı belli değil.

Hakaret etmek kastıyla oturmuş yazıya ve hakaret etmiş. (Bilmek ister diye yazıyorum: Kendimi muhafazakâr addetmem. Sağcı da addetmem... Hiçbir zaman “cevâb” diye bir sözcük kullanmadım. Ayrıca, “cevâb” sözcüğü aşağılanma nedeni midir? Bunu da o liberal çocuğun ahlakına bırakıyorum...)

Diyorum ya, insan “Mehmet Altan’ın liberali” olmaya görsün...

Hemen içindeki “elitist canavarı” çıkarıyor ve anında terbiyesizleşiveriyor.