Eylül geldi çattı, rezilliklerinizi bekliyoruz!

Ne yani, şimdi siz Eylül’de devrim mi yapacaksınız? Perinçek grubu sağdan vuracak, “ulusalcı sol” soldan vuracak, Halk TV kışkırtıcı yayınlarıyla ortam kızıştıracak, Meltem Ünal Erzen hanımefendi otobüs seferleri düzenleyecek, Sırrı Süreyya Önder elinde megafon Gezi Parkı’na eylemci toplayacak, Kemal Kılıçdaroğlu“çocukların gözlerinden öpecek”, birkaç yüz kamu aracı tahrip edilecek, kaldırım taşları sökülecek, pisi pisine birkaç genç ölecek ve “devrim aşamasına” gelinecek...

Öyle mi?

Ece Temelkuran tekrar o coşkuyu yakalar mı? “Devrim bu Banu... İçimden devrim demek geçiyor” diye canlı yayında coştukça coşar mı?

Banu Güven, “Devrim, evet... Benim de içimden devrim demek geçiyor Ece!” diye bu coşkuya level atlatır mı?

Özgür Mumcu kardeşimiz, “böyle devam ederse” birkaç belediye otobüsünün daha yakılacağı müjdesini verir mi?

Can Dündar telefonla yayına bağlanıp, “Oğlum kayıp... Oğlumu bulamıyorum” diye mide bulandırıcı hareketlerde bulunur mu? Polisin katliam hazırlığı yaptığını, annelerin kucağından çocuklarının zorla alınıp götürüldüğünü söyler mi? “Tiksindirici” yalanlarına devam eder mi?

Romancı Ahmet Ümit, eski mücadele günlerini hatırlayıp, içindeki tahammülfersa “devrim canavarını” çıkarır mı? Bir taraftan “Mevlana ve Şems” ayağından paraları cukkalayıp, diğer taraftan “rakının faziletlerinden” dem vurur mu?

Koç Holding, durumdan vazife çıkarıp devrimcilere iaşe yardımında bulunur mu?

Cem Boyner, “Çapulcuyum çapulcu” pankartı önünde poz verip objektiflere sırıtır mı?

Devrimci çiçek çocuklar “Devrimciler burada, makarnacılar nerede?” sloganlarını çığırır mı, ezan okunduğunda ıslıkla mukabelede bulunur mu, içinde başörtülü kadın bulunan arabaların üstüne çıkıp ter ter tepinir mi?

Dizi yazarı olduğunu öne süren ağzı bozuk serseri, Halk TV yayınına bağlanıp, “Çık lan karşıma Tayyip! Delikanlıysan karşıma çıkarsın!” diyerek edebi kalitesinden örnekler sunar mı?

Dünyadan adam toplayıp bizi dövmeye gelen Prof. Veysel Batmaz, öğrencilerine eylem izni verir mi? Sınavları kaçıran “kıymetli öğrencilerini” ek 20 puanla taltif edeceğini söyler mi?

Dostoyevski okumaktan helak olmuş Zeki Demirkubuz bir kez daha özüne döner mi? “Ben çok Dostoyevski ve çok Nietzsche okuduğum için, sıradan bir yerden bakamam” diye böbürlenir mi? Böyle bir lafın ancak çok Ertuğrul Özkök okumuş birinden sadır olabileceği söylendiğinde, Çarşı serserileri gibi ağzını bozma yoluna sapar mı?

Ertuğrul Özkök, “Bazı darbeler demokrasi getirir... Devam çocuklar, Az kaldı!” öğüdünde bulunur mu?

Mehmet Yakup Yılmaz, 10801’inci “Hükümet başarısız, Erdoğan diktatör, fikir özgürlüğü yok, Egemen Bağış ciddiyetsiz, Ahmet Davutoğu bilgisiz!” yazısını yazar mı? Muhterem Aydın Doğan da böyle yazılar yazılsın diye kesenin ağzını açtıkça açar mı?

Hasan Cemal, “Mursi’m sana söylüyorum, Erdoğan’ım sen anla” uyarınca, 870’inci kez “Mursi’nin hatalarını” sıralar mı? Erdoğan’ın sonunun geldiğini söyleyerek bağımsız bir ülkenin Başbakanını tehdit eden Bernard Henri Levy adlı terbiyesiz kolpacıya sütunlarını açar mı?

Bekliyoruz...

Haziran’da sahneye koyduğunuz pisliklerinize, Eylül’de devam edeceğinizi söylemiştiniz; “Devrimin şafağı yakın” filan gibi dolduruşlarla...

Bu devrimden Kemal

Kılıçdaroğlu’na bir Başbakanlık çıkar mı?

Bilmiyorum.

Daha doğrusu, sanmıyorum.

Fakat ben başka bir devrim bekliyorum:

Sessiz, nümayişsiz, gösterişsiz ve statüko artıklarını kökünden söküp atacak bir devrim...

İrfan boyutu da olan bir devrim...

Bu devrimi, “makarnacı ve kömürcü” diye aşağıladığınız halk yapacak.

Eli kulağındadır...