Gezi eylemlerinin başlamasının üzerinden iki tam ay geçti lakin istedikleri kaosu bir türlü çıkaramayanlar yapay artçılardan medet ummaktan vazgeçmedi.
Hamilelerin sokağa nasıl çıkacağı üzerinden yürüyen son derece lüzumsuz tartışma bile doğal mecrasından saptırılıp “diren hamile” kılığında hükümeti indirme operasyonuna eklendi.
Şimdi de Eylül ayı kaosları için ön hazırlıklara başlanmış.
Bir fısıltı siyaseti almış yürümüş.
Tatilcilerin döneceği, okulların açılacağı dönemde kampusların, meydanların ve statların karıştırılarak yaklaşan yerel seçimlerden tavşan çıkarılacağı, o sandıktan bir kere bir tavşan çıkarsa öteki sandıklardan kim bilir nelerin çıkacağı hesabına dayanan bir taammüden fısıltı bu.
Belli ki umulan, fısıltının bir korkuya, bir taze strese yol açması, el ayak dolaştırıp hükümete hatalar yaptırtması yani seçim öncesi yıpranmasının sağlanması.
Gezi bir daha aktif olmaz
Taksim’den Haziran’da Tahrir çıkaramayanların bunu bir de Eylül’de denemeye ahdetmiş olması, haticeyi neticeye kavuşturur mu?
Hiç sanmıyorum.
Çeşitli nedenleri var bunun ama kanaatimce en önemlisi; Türkiye toplumunun yüksek ferasetidir. Gezicilerin mühim bir kısmı da dahildir buna.
Gezicilerden başlarsak:
Olayın sıcağında gaz ve toz bulutunun içindeyken bile fark edilen Gezi bileşenleri arasındaki farklar olayın değişen evrelerinde iyice belirginleşti ve ayrıştırdı onları birbirlerinden. O yüzdendir ki o ilk günlerde ortak bir duyguyla tutkallanan kalabalıklardan geriye meşruiyetini çoktan kaybetmiş, niyetini açık etmiş aktif ama cılız bir grup kaldı.
Onlar da zaten her fırsatı ganimet bilip “diren”iyor.
Hâlâ bir duygunun içinden konuşuyor olsalar da Gezi’nin önemli bir kesiminde ise Haziran’daki aktifasyon motivasyon yok, Eylül’de hiç olmayacaktır.Tekrar sokağa çıkmanın ne Türkiye’nin ne kendilerinin hayrına olmayacağını onlar da görüyor olmalı.
Biz bu işten nasıl çıktık?
Gezi dışında kalanlara gelince:
Gezi öyle bir olaydı ki, sadece meydana çıkanlar bir duygu yüklenmiş ve siyasi ahlaki bir tutum almış değildi. Bilakis...
Başına ilk kez gelen ve hızla gelişen bu büyük kaotik olayın içinden Türkiye, olabilecek en az hasarla çıkabildi ise;
Tepesinde tencere tava döven komşularına “rahatsız ediyorsun, ayıp ediyorsun, kes şunu” demeyip sessizce la havle çekenler;
Seçtiği siyasi lidere yapılan hakaretlerin esasen kendi şahsına, olayların gidişatının kendi geleceğine kast ettiğini sezmesine rağmen sürtüşme alanlarından özellikle kaçınanlar;
Sadece başörtülü olduğu için saldırıya uğrayan ama başka nahoş olaylar olmasından sakınıp yaşadıklarını saklayanlar sayesindedir.
Gezi günlerine dair bir ahlaki üstünlük aranıyorsa da buradır. Gezicilerin ve Gezi’ye destek verenlerin gözden kaçırdığı ya da ısrarla gözlerden ırak tutmak istediği yerdir burası.
Meselenin tesadüfle açıklanamayacak yanları, yerel-küresel aktörlerin bildik organizasyonları, siyasi hesapları vardır ya da yoktur, inanıyor ya da inanmıyor olabilirsiniz.
Ama derdiniz bu işlerin nasıl olabildiği kadar bu gayretlerden bir netice çıkıp çıkmayacağını anlamak ise gerçekten, toplum kesimlerinin duygu ve düşüncelerine, bilinçli tutumlarına ve anlık reflekslerine bakmak zorundasınız.
Türkiye siyasi tarihi de, yapılan taze kamuoyu anketleri de bu oyunun tutmadığını tutmayacağını gösteriyor. Hasar alarak da olsa darbelerin, vesayetlerin, siyasi ekonomik darlıkların, büyük toplumsal provokasyonların içinden hep bir bütün olarak ve tercihini demokrasiden yana koyarak çıkmayı başarmış bir ülke burası. Gözü dönmüş kanlı tasarımcılara iki yıllık demokrasi tecrübesiyle Mısır bile pabuç bırakmazken 150 yıllık tecrübenin ve yüksek ferasetin sahibi Türkiye mi bırakacak? Kaoscular Eylül’de gelse ne olacak?
Söyelemezsem çatlarım
Gezi olayları hepimizin canını çok yaktı, üzdü korkuttu yıprattı. Kurbanlar verdik pek çok. Şu oldu bu oldu. Ama ciğerini bildiğimiz insanlardan da vazgeçecek, tilkilere fırsat verecek değiliz. Murat Menteş bizim has kardeşimizdir!