Galiba Kadir Topbaþ dönemiydi. ÝBB Kültür AÞ "Yabancý yazarlar gözüyle Ýstanbul" adýyla bir kitap hazýrlýyordu. Üç Arap yazarýn Ýstanbul ile ilgili makalelerini ben çevirmiþtim. Yazarlardan biri Lübnanlýydý. Aklýmda kaldýðý kadarýyla yazar, "büyük annem Ýstanbul'da yaþamýþtý. Osmanlý daðýlýp da Beyrut'a yerleþmek zorunda kalýnca sürekli Ýstanbul'u anlatýrdý bize" diyordu. Büyük annesi, Ýstanbul'dan söz ederken, elini denize doðru uzatýr, çok yakýndaki bir yeri iþaret ediyor gibi "orada" diyormuþ. Ya da "oradan" uzanacak bir eli tutmak ister gibiymiþ. Mesela evdeki herhangi bir eþyayý göstererek "oradan" aldýðýný söylermiþ komþularýna gururla. Limanda gördüðü gemiler, "oradan" gelirmiþ örneðin. Geçen hafta "Dünya Ýslam Alimleri Birliði"nin Filistin direniþi ile ilgili toplantýsýna katýlmak üzere Beyrut'a gidince bu hüzünlü yazý aklýma geldi.
Yol boyunca yazýnýn geri kalan kýsýmlarýný hatýrlamaya çalýþtým, belki ilk defa gittiðim Beyrut'u anlamama yardýmcý olur diye. Ama yýllar geçmiþti üzerinden. Büyük annenin boþluða doðru uzanan eli gibi karþýlýksýz kaldý çabam. Havaalanýnda bizi karþýlayan mihmandarýmýzýn elini tutarken, Ýstanbul'un elini Beyrut tutuyormuþ kadar aðýr bir hüzün kapladý içimi. Ne kadar uzak kalmýþ "orasý" meðer!
Ýki gün boyunca, kýrk elli Müslüman ülkeden gelen alimlerin Filistin ile ilgili konuþmalarý son derece heyecanlýydý. Hamaset, þikayet, sitem ve de umut doluydu. Ama hepsi de yüzyýlýn hüznünü yüklenmiþti. Paramparça bir ümmetin düþtüðü bu durum, bir ümmetin en hassas kesimini temsil eden alimlerin yüreðini paralýyordu besbelli. Sözlerinin iktidarlar, dünya egemenleri nezdinde makes bulamayacaðýný bilmenin hüznü dökülüyordu kurþun kadar aðýr kelimelerinden.
Bir konuþmacýyý dinlerken, yanýmda oturan birine nereli olduðunu sordum. Gazze, dedi. Ýsrail zindanlarýndayken bir esir takasýyla salýnýp Beyrut'a sürgün edilmiþ. Beyrut'taki mülteci kampýnda kalýyormuþ. Ailesi Gazze'deymiþ. Gözlerim doldu, yüzüne bakamadým. Ailesinin durumunu ise hiç sormadým. O da bunu anlamýþtý ki yüzüme baktý, "direniþ iyi durumda" dedi, bana teselli veriyor gibiydi. Yüzünden elem verici bir hüzün akýyordu.
Konferansýn organizasyonunu bizzat yürüten Lübnanlý alimlerden biri, ertesi gün ortalýkta görünmedi. Bir gün sonra yüzünde derin bir acýyla geldi. Güney Lübnan'a gitmiþtim, dedi, kardeþimin oðlu þehit düþmüþtü, Lübnan'a dair rutin haberlerden birini vermenin sakinliðiyle. O sýrada konuþmasýný yapan bir baþka alim henüz yirmi bir yaþýnda iken þehit düþen kardeþinden bahsediyordu ayný sükunetle.
Ýsrail'in Gazze'de uyguladýðý soykýrýmýn bütün aðýrlýðý bu yaralý ülkenin omuzlarýna çökmüþ dedim. Yýllarca iç savaþ yaþamýþ, ardýndan Ýsrail iþgaline uðramýþ. Sabra ve Þatilla katliamý gibi dünya durdukça unutulmayacak katliamlara tanýklýk etmiþ bir ülke, bu aðýr yükün altýndan nasýl kalksýn!
Son gün, ben ve Türkiye'den gelmiþ bir alim þehri görmek istediðimizi söyledik. Genç bir adam bize Beyrut'u gezdirdi. Bizi tarihi, kültürel, turistik yerlere götürdüðünü sanýyorsanýz yanýlýyorsunuz. Þurasý þehitler meydaný, dedi, meydanýn tam ortasýnda kurþunlarla delik deþik olmuþ heykeli göstererek. Bu izler iç savaþtan hatýradýr diye düþündüm. Bakýn, Hariri'yi öldüren bomba burada patladý, olayýn anýsýna dikilmiþ bir alev heykelinin yanýnda durarak. Yaralý ülkenin yüreðini yakan alev topu misali. Bu ölüm atmosferinden sýyrýlmak için biraz da sahile gitsek diye içimden geçirdim. Gittik nitekim. Genç adam, televizyonlarda izlemiþsinizdir, o korkunç patlamanýn olduðu liman iþte burasý, dedi.
Beyrut yaralýydý, yarasý kanýyordu. Ýnsanlarýnýn yüreði kanýyorken etraflarýndaki denizi, tarihi, kültürü, vs görmeleri mümkün deðildi. Güzelim sahili bomboþtu, bir "makber" tenhalýðýnda. Gazze'nin acýsý, en çok Beyrut'ta hissediliyordu çünkü. Nereye gitsen ölüm kokuyordu.
Hüzünle söylendim, Ýstanbul, Beyrut'a veda ederken bir "makber" býrakmýþ geride.
Þair-i Azam'ýn "makber"indeki dörtlüðü þu þekilde terennüm ettim:
(Ýstanbul) gitmiþ o hâksâr kalmýþ,
Bir kûþede târumâr kalmýþ.
Bâkî o enîs-i dilden eyvâh!
Beyrut'ta bir mezar kalmýþ.