Eyvah, galiba barış geliyor

Hoşlanmadılar... Mutsuzlar... Ağızlarını bıçak açmıyor... “Silah bırakın” çağrısını sukut-u hayalle karşıladılar... 

Onlar “kan döken” PKK’yı seviyordu... “Çatışmacı Kürk siyasetini” kabule şayan buluyordu...

Öyle ya, “devrim” için dağa çıkılmıştı.

Devrim, aynı zamanda bölgeyi “feodal unsurlar”dan temizleyecek, dinin karanlık dünya tasavvuruna karşı halkı aydınlatacaktı...

PKK niye silah bırakıyordu ki?

Ne karşılığında?

Bırakmasındı... Mücadele yeni başlıyordu... “Serhildan” ruhu “Gezi” ruhuyla birleşip ne güzel devrimler yapacaktı... Ne güzel Mısır olacaktık... Ne güzel Ukrayna olacaktık... Diktatörden kurtulacaktık... Sırası mıydı silah bırakmanın?

Peki, Öcalan’a ne oluyordu?

Ne karşılığında “çatışmalara son verin” çağrısı yapıyordu?

Devrimci bir lider değil miydi Öcalan? Niye “Yeni anayasa” diyen Erdoğan’ın değirmenine su taşıyordu?

Mutsuzlar...

Hasan Cemal mutsuz... Yeniden dağlara vuracaktır kendini; “sakın silah bırakmayın” turları atacaktır.

Murat Belge mutsuz... O niye mutsuz, çözemedim? “Öğlen rakıları”yla bu konunun alakası nedir?

Liberaller mutsuz...

Mutsuzların başını, “Daha büyüğüne talip olun... Tayyip’le dar çerçeveli barış size bir şey kazandırmaz. Kobani eylemleriyle dünyanın sempatisini ve hayranlığını kazandınız. Niçin devlet peşinde koşup daha büyüğüne talip olmuyorsunuz?” diyen Mehmet Altan çekiyor.

Elbette Cengiz Çandar da mutsuz... Vaktiyle Öcalan’da vehmettikleri mutsuzluğunu katlıyor. Nicedir, “Wolfowitz’in sevmediği barışı ben de sevmem” havalarında...

Ertuğrul Kürkçü ve Selocan’giller de mutsuz.

Bütün mutsuzlar güruhuna karşı barışı yüceltmenin zamanıdır.

İlk önemli adım atıldı.

Bir kaza-bela olmazsa, ikinci adım atılacak. Hedef yeni bir anayasa, yeni bir demokratik sistem ve 80 milyon insanın barış içinde yaşadığı huzurlu bir ülke...

Yaşar Kemal

Bizim kuşak (rahmetli Cemil Meriç’in de yönlendirmesiyle), hiç de iyi bir nazarla bakmadı Yaşar Kemal’e... Yazdıklarını “laf ifrazatı” diye küçümseyenleri hatırlıyorum. 1980 öncesinin siyasal bölünmüşlüğünün de payı vardı elbette bu olumsuz bakışta.

Ben hiç öyle düşünmedim...

Şekâvet devrimcilerinin başucu eseri haline getirdikleri “İnce Memed”e rezervli yaklaşımımı sürdürmekle beraber Yaşar Kemal’e hakkını kendi ölçeğimde teslim ettim, teslim etmeye çalıştım.

Büyük bir yazardı...

Nafile Nobel arayışları “ti”ye alınsa da, büyük yazar niteliği hiç değişmedi.

Benim kitabım, “Kuşlar da Gitti”dir...

Küçücük bir roman... Ya da “uzatılmış” bir öykü...

Bu konuda konuşmak haddim midir bilmiyorum ama ben Yaşar Kemal’in öykülerini romanlarından (bazı üçlemelerinden) daha başarılı buluyorum: “Sarı Sıcak, “Teneke” vs...

Tabii ki, bir çevre manifestosu niyetine de okunabilecek ve bize “bir zamanların” Florya’sını, Menekşe’sini anlatan “Kuşlar da Gitti...” Şiir gibi bir romandır.

Mümkün olsa da, Gezi’nin çapulcu takımına da okutabilsek; “Çevre duyarlığı öyle olmaz, böyle olur...” diyerek... 

Önemli bir kayıptır Türk edebiyatı için

Allah rahmet eylesin.

Sevenlerinin ve yakınlarının başı sağ olsun.