Kimisi okunan sela/salâ’lardan rahatsýz oluyor, kimisi ezanlardan…
Ramazan aylarýnda dinin görünürlük kazanmasý birilerini fena halde çileden çýkarýyor. Bu yüzden bir taraftan tahammülsüzlük, çirkeflik, saygýsýzlýk yapanlar, diðer taraftan milletin hassas olduðu hususlarý kaþýyarak kutuplaþma ve ayrýþma üretmek isteyenler harekete geçiyorlar.
Ýster bireysel tahammülsüzlük eseri olsun isterse örgütsel provokasyon, bu tür hadiseler milletimizi derinden etkiliyor.
Peki, halkýmýzýn bu kadar tepki göstermesinin sebebi nedir? Niçin ezan meselesi bizim için kýrmýzý çizgidir, bam telidir, olmazsa olmazdýr?
Çünkü ezan, Kur’an, Kâbe, cami gibi deðerlerimiz þeair-i Ýslamiye olarak adlandýrýlýr; Ýslam’ýn varlýðýný ortaya koyan bu tür alametlerin örtülmeye/örselenmeye çalýþýlmasý; dinin, dini kimliðin, dini temsilin, dinin baðlýlarýnýn varlýðýna kastetmek olarak görülür.
Ezan hassasiyeti þeair-i Ýslam hassasiyetidir.
Þiar’ýn çoðulu olan þeair; iþaret, sembol, alamet, iz, adet, kaide, belirti, niþane anlamlarýna gelir.
Þeair, Ýslam’ý hatýrlatan, teblið eden, duyuran iþaretlerdir. Allah’ý hatýrlatan þeylere de þeairillah denir.
Þeair ayný zamanda bir deklerasyon, bir duyuru, bir ilandýr. Bir beldenin Ýslam diyarý olduðunu dünyaya haykýrýr.
Þeair alamet-i farika ortaya koyar, yani farkýmýz olan, bizi diðerlerinden ayýran özellikleri iþaret eder. Þeairin yok edilmesi, farklý olan ve bizi biz yapan özelliklerin yok edilmesidir.
Bu yüzden edebiyatýmýzda ve kültürümüzde þeair kavramýnýn, bir yerin Ýslam veya Türk yurdu olduðunu gösteren boyutuna sýkça iþaret edilir. Bu boyutuyla þeair gizli deðil aþikâr olan, örtülen deðil açýlan bir mahiyet taþýr.
Bazý ibadetlerin gizli, örtülü, sessiz yapýlmasý daha iyidir, þeair gibi toplumsal ibadetlerin ise aþikâr ve duyuran/gösteren bir þekilde yapýlmasý daha makbuldür. Selam vermek de þeairdendir, Müslüman kimliðini deklare eder, açýkça gösterir, bir tanýmlama ortaya koyar.
Kimlik oluþumunda bu tür alametler hayati derecede önemlidir.
Þeair-i Ýslamiye umumun yani herkesin hukukunu ilgilendirir. Farz-ý kifaye gibi hiç kimsenin yapmamasý halinde herkesin mesul olacaðý bir boyutu vardýr. Ezanlarýn susmasý halinde umum bundan sorumludur, yani ortada bir toplumsal sorumluluk vardýr ve bu herkes için bir vecibeye dönüþür. Þeiari yaþatmak, ayakta tutmak toplumsal bir ibadettir.
Meselenin diðer boyutu þudur: Bu niþanelere yönelik saldýrý umumun hukukuna karþý saygýsýzlýktýr ve herkese kastedilmiþ olur.
Bu yönüyle camilere, ezana, Kabe’ye yönelik saldýrýlar hem Ýslam’a, hem ümmete yönelik saldýrý olarak görülebilir.
Mezar taþlarý, vakýflar, camiler, minareler, mescidler bir ülkenin manevi tapularýdýr. Ezanlar, selamlar, besmeleler, tekbirler bir kimlik deklarasyonudur, beldenin manevi kimliðini ortaya koyar.
Bu yüzden ezana veya salâya yönelik tahammülsüzlük hem Ýslam’a, hem Müslümanlara yönelik bir karþýtlýktýr.
Bir memleketin manevi tapusu, kimlik niþanesi, alâmet-i farikasý, kültürel/manevi mukaddesatý olan hususlara iliþmek sadece dini olana deðil, milli olana da karþýtlýk üretmektir.
Bir arada yaþama mefkûresinin temeli karþýlýklý saygý ve kabullenmedir. Bir milletin tarihin derinliklerinden süzülerek gelen ve mukaddesat olarak görülen deðerlerine saygýsýzlýk yapmak bir arada yaþama kültürünü zehirlemekten baþka bir anlam taþýmaz.