Faiz meselesinin derin politik hikayesi

Merkez Bankasý, dün politika faizine dokunmadý. Merkez Bankasý’nýn politika faizinde indirim yapmasý bekleniyordu. Ancak cari para politikasýný, iktisat politikasý kümesi içinde düþündüðümüz zaman Merkez Bankasý’nýn burada durmasý anlaþýlmaz deðil. Þunu unutmayalým Merkez Bankasý, resmen 2001 krizi sonrasý uygulamaya konulan ‘Güçlü Ekonomiye Geçiþ Programý’nýn’ parasal ayaðýný yürütmektedir. Bu politika, örtülü faiz hedeflemesi ve buna baðlý açýk enflasyon hedeflemesi yapar. Merkez Bankasý, enflasyon hedeflemesi yaptýðý sürece faizlerin, kontrolsüz ve denetimi dýþýnda inmesini istemez. Tabii ki bu politika, faizleri yukarýda -enflasyon bahanesi ile- tuttuðu için, kuru da hedefler. Böylece istendiði kadar ‘serbest’ -dalgalý kur rejimi densin bu gerçek deðildir. Enflasyon hedeflemesi, bir tuzaktýr, faiz ve kur cenderesi ile geliþmekte olan ülkeleri soymak üzere tasarlanmýþtýr. Bakýn Bernanke, enflasyon hedeflemesinin babalarýndan sayýlýr. Peki, Fed, kör gözüm parmaðýna, bir enflasyon hedeflemesi yapýyor mu?  

Dün, Merkez Bankasý kararý öncesi bileþik gösterge faiz 6.20’ye inerek düþüþünü sürdürdü. Ancak politika faizi ayný kalýnca hýzla gösterge faiz de yeniden yukarý çýkmaya baþladý. Bu, Hazine’nin banka sisteminden düþük faizle borçlanmamasý anlamýna da geliyor. Merkez Bankasý, politika faizini indirseydi, bundan gösterge faiz de etkilenerek, politika faizinden daha fazla, aþaðýya inecek ve Merkez Bankasý’nýn banka sistemini fonlamasý ile banka sisteminin Hazine’yi fonlamasý arasýndaki açýk kapanacaktý. Bu, iki önemli sonuca yol açabilir; birincisi bankalar için epey kârlý olan Hazine fonlamasýnýn cazibesi azalacaðýndan, sistem kaynaklarýný tüketiciye ve reel alanlara döndürecekti. Bu, kredi geniþlemesi anlamýna geleceði gibi düþen faiz oranlarý, inþaat gibi çarpan etkisi büyük alanlarda çevrimi hýzlandýracaktý. Tabii, bunu artan dolaylý vergiler ve zamlarla birleþtirseniz Merkez Bankasý’nýn enflasyon hedeflemesi baþka bahara kalacaktý. Ýþte doðru gibi gözüken mantýk budur ama yanlýþtýr ve bir tuzaktýr. Çünkü yalnýz faiz yoluyla enflasyonu önleyemezsiniz, hep söylüyoruz; enflasyonun panzehiri üretimdir. Bu da yeni yatýrýmlarýn getirilerinin, ortalama bileþik faiz haddinden yüksek olmasý ile saðlanýr. Sonuçta bu yol yanlýþ bir yoldur ve sonu hiç de iyi deðildir.    Yukarýda dediðimiz gibi, bu bir yol ayrýmýdýr ve sanýldýðý gibi, finansal ve ekonomik bir sorun deðil daha çok siyasi bir sorundur ve siyasetin kendisine yeni demokratik bir yol bulmasý ile doðrudan ilgilidir. Türkiye’nin 12 Eylül darbesinin çýkýþýndan sonraki bileþik gösterge faizin grafiðine bakarsanýz bunun ayný zamanda, Türkiye’nin siyasi dönemlerini anlatan bir grafik olduðunu da görürsünüz. Örneðin, Turgut Özal döneminde ve Turgut Özal’ýn ölümüne kadar olan süreçte -Yýldýrým Akbulut hükümeti- faizler yüksekti ama burada göreli bir istikrar vardý.  

Turgut Özal, faizler ve darbeciler...

Seksen sonrasý, özellikle Özal, altyapý ve liberalizasyona geçiþ için kamu borçlanmasýna dayalý bir büyümeye yol vermiþti. Burada Özal’ýn bakýþý þöyleydi: Kamu borçlanmasýna dayalý büyüme bir yere kadar gidecek ve týkanacak ancak bu sürede biz liberalizasyonu en üst düzeye çýkaracaðýz ve Türkiye yalnýz faiz yüksek olduðu için kaynak kullanan bir ülke olmaktan çýkarak Doðrudan Yabancý Yatýrýmlarý da çekmeye baþlayacak. Ancak bu dönemde, Özal’ýn kafasýnda çok baþka ‘þeyler’ de vardý. Bunlarýn ilki Ýstanbul merkezli gerçek bir bölgesel finans merkezi inþasý ve bunun sonucunda yabancý yatýrýmlarýn hýzla Türkiye’ye gelmesi, banka ve sanayinin birlikte ataða geçmesi idi. Ýkincisi ise, Türkiye’nin enerji sorununu çözmek. Özal çok açýk olarak, fiili bir Misak-ý Milli savunucusuydu. Yani fiili derken Türkiye’nin etki alaný olarak, K.Irak’ta olmasý gerektiðine inanýyor bunun için de Kürt sorununu acil çözmek istiyordu.  Öte yandan Türkî Cumhuriyetlere, ayný nedenle önem veriyordu. Son gezisinin buraya olduðunu hatýrlayýn. Ve bugün gerçekleþmek üzere olan TANAP projesine bakýn. Ve yine bugün Türkiye’nin, K. Irak’la geliþtirdiði enerji anlaþmalarýna ve politikasýna bakýn. Ayný þekilde bugün Ýstanbul’un finans merkezi olmasý projesine bakýn. Neyse, 1992’de DYP-SHP hükümeti geliyor ve faizleri hemen yüzde seksenlerin üzerine çýkarýyordu. Ama bu hükümet, ayný zamanda, uðursuz 1993 yýlýný da kotardý. Ve Özal’ýn bütün bu hedefleri çöktü. Sonra 1994 krizi ve 28 Þubat. Ancak, 28 Þubat’tan önce Erbakan ve ekibinin faizleri düþürmek için, havuz sisteminden, Döviz Tevdiat Hesaplarýný yurt içinde deðerlendirilmesini saðlamaya kadar bir dizi önlemi aldýðýný ve kamu borçlanma gereðini aþaðýya çekip faizleri, kýsa bir süre için de olsa, düþürdüðünü ve bundan dolayý gittiðini unutmayýn. Tabii ki 28 Þubat darbecileri faizleri yüzde yüzlerin üzerine çýkardýlar. Ecevit döneminde faizler düþtü ama bu yine enflasyon çýkacak bahanesi ile döviz çýpasý -sabit kur- uygulanmasý sonucudur. Faizlerin dýþ kaynak giriþi ile düþürülmesi cinlik (!) gibi gözükse de büyük bir tuzaktý. Çünkü TL deðerli olmasýna raðmen yeterli giriþ olmamýþ, ithalat artýp, ihracat düþmüþ sonuçta sermaye çýkýþý baþlayarak faizler ve kur sýçramýþtýr. Ancak bu dönemde nasýl bir soygun ve darbe planlarý olduðunu biliyorsunuz. Sonuçta Derviþ ABD’den ‘kurtarýcý’ olarak gelmiþ ve kökünü Washington Uzlaþýsý’nýn neoliberal paradigmasýndan alan dalgalý kur (!) ve enflasyon hedeflemesine geçilmiþtir. Türkiye’nin burayý aþmasý gerek, inanýn aþmasý gerek.