‘Fânî dünyadaki sürgün hayatý'ný Mustafa Yazgan kardeþimiz de tamamladý..

Mustafa Yazgan kardeþimiz de dünya sürgününü sona erdirip, ebediyet yolculuðuna çýkmýþ bulunuyor.

Mustafa'yý 55 yýl öncelerden beri tanýrdým. Coþkulu bir inanç eri nasýl yazarsa, öyle bir kalem erbâbý ve bir söz ustasý, hatib idi, o..

Ankara'ya her gidiþimde onun çalýþma bürosuna uðrardým..

O sýrada bir de çocuk dergisi çýkarýyordu.. Bir gün, 'Bak Selahaddin, bir okuyucumdan mektup geldi, (Mustafa aðabey, askere gideceðim için, yýllardýr sürdürdüðüm abonemi durdurun.. ) diyor; bizim çocuk okuyucular, askerlik çaðýna bile geldi' diye, sürûr içinde konuþmuþtu.

*

Rahmetli Necîb Fâzýl'a sadece fikrî ve edebî açýdan deðil, þahsî dostluk açýsýndan da o kadar derinden baðlýydý ki, üstattan telefon geldiðinde bile, hürmetinden dolayý ayaða kalkýp, 'Hazýr ol' vaziyetinde konuþurdu. Onun bu sempatik halini kendisine hatýrlatmamýzdan da ayrý bir haz duyardý.

Mustafa ile, Millî Gazete'de de birlikte günlük yazýlar yazdýk, 1975-78'lerde.. Onun dâva heyecaný yazýlarýna da yansýrdý.

Haziran-1977'de yapýlan seçimlerden Erbakan Hoca'nýn Millî Selâmet Partisi, yaralý çýkmýþ ve 450 üyeli Meclis'teki 48 m.vekilinin yarýsýný kaybetmiþ, 24'e düþmüþtü. Tabiatýyla, üzülmüþtük ama, ye'se kapýlmaksýzýn.. Çünkü, daha çok çalýþmamýz gerektiði noktasýnda birleþiyor, rahmetli Sezaî Karakoç aðabeyin, 'Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardýr..' mýsraýný okuyorduk..

*

O seçimlerde en fazla m.vekilini Ecevit çýkardýðý halde, tek baþýna hükûmet kuramýyordu.

Ecevit, C. Baþkaný F. Korutürk'ü, 'hükûmet kurma vazifesini kendisine vermesini ve Meclis'in yarýdan bir fazlasý olan 226 M. Vekili'nin 'güven oyu'nu alabileceðine ikna etmiþti ve vazifelendirme hükmü yazýlmýþtý.

Korutürk'ün 1974'te bir konuþmasýnda 'Ýslâmî dünya görüþü'ne baðlý olanlarý aþaðýlamaya yönelik bir beyanatý olmuþtu. Bunun üzerine, 'Bâb-ý Âli'de SABAH' gazetesindeki sütunumda yazdýðým 'Korutürk ve Din Anlayýþý' baþlýklý bir yazýda, C. Baþkaný'ný, edeb sýnýrlarýný aþmadan tenkýd etmiþtim. Ama, kýsa zaman sonra Savcýlýk dâva açmýþtý; 'Devlet'in dinî esaslara göre yönetilmesi için matbuat yoluyla propaganda yapmak' suçlamasýyla ve kýsa bir yargýlama sonunda Ceza Kanunu'nun 163. Madde'sine muhalefet'ten mahkûm olmuþtum. Temyiz de o mahkeme kararýný hemen tasdik etmiþti.

Ama, ben bulunamýyordum. Adresimi deðiþtirmiþtim ve þimdiki gibi iletiþim teknolojisi olmadýðýndan 'oynamak' nispeten kolaydý..

Ayrýca, herhalde, 1973-77 arasýndaki koalisyon hükûmetlerinde Emniyet, herhalde biraz gevþek davranýyordu.

*

Ama, Ecevit Hükûmeti kurulur-kurulmaz , henüz güven oyubile almadan beni bulmuþlar ve Paþakapýsý Cezaevi'ne koymuþlardý. Ancak, Ecevit güvenoyu alamayýp düþtüyse de, benim cezamýn infazý devam edecekti, tabiatiyla...

Ben de, yazýlarýmý Hapishane'den de gönderecek bir yol bulurum inþaallah' diye, önceden kaleme aldýðým bir yazýyý, 'Laik rejimin 163. No'lu hapishanesi'ne girerken, oradan dönüþüme kadar sütunumu Selâhaddin Çakýrgil kardeþime býrakýyorum' notuyla gazeteye býrakmýþtým, o yazý, hapse atýlýþýmýn ertesi günü yayýnlanmýþtý. Ve, o yazýlarý, Erbakan Hoca'ya, MGK toplantýsýnda 'Siz hapiste olan birisine gazetenizde yazý yazdýrýyorsunuz..' suçlamasý yapýlana kadar aylarca da sürdürmüþtüm.

*

Bu anlattýklarýmýn Mustafa'yla ilgisi, ne mi?

Mustafa, Ýstanbul'a gelmiþti, tlf.laþmýþ ve, 'Akþam eve gel, hem birlikte yemek yeriz, hem de sohbet ederiz..' demiþtim.

Ama, o akþama eriþemeden, ben Cezaevi'ne konulmuþ ve Mustafa da gelememiþti.

Ertesi gün, Cezaevi'nde, ziyaretçimin olduðunu söylediler, Mustafa gelmiþti.

Cam bir bölümün öbür tarafýnda Mustafa ve beri tarafýnda da küçük bir hücrede, ben..

Mustafa, 'Selâhaddin, dün benden kurtulmak için buraya kaçtýn deðil mi? Üstelik, sütununu da hemen adaþýn Çakýrgiliþgal etmiþ, bunun hesabýný ondan sormalýyým..' diye latîfe etmiþti..

*

Mustafa ile irtibatýmýz, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi'nin atmosferinde kesildi. Benim hakkýmda 163. Madde'ye muhalefet yazýlarýmdan dolayý 30'dan fazla dâvalarým olduðu için, Allah'ýn geniþ olan arzýnda bir yer bulmak ümidiyle yurt dýþýna çýkmýþtým, gizlice..

Bazýlarýnýn deyiþiyle kaçmýþtým.. Evet, kuzu-kuzu teslim olmamak için, zulümden kaçmýþtým. Çünkü, darbeci generallerin eline düþseydim, ya onlarýn laik kutsallarýna ve ikonlarýna baðlý kalacaðýma dair 'laik tövbe'lere zorlayacaklardý, ya da, uzuuun yýllar hapiste yatacaktým.

'Divâne olan gönlümdür, ayaðýma zincir vurmak niye?', o günlerde yazdýðým bir yazýnýn baþlýðýydý..

*

Yurt dýþýndan 35 sene sonra döndüðümde Mustafa'yla Caðaloðlu'nda MTTB'nin önünde bir kez karþýlaþtým.. Beni tanýmakta zorlanmýþ ve Karamürsel'e yerleþtiðini söylemiþti. O kabýna sýðmayan heyecan adamý, cismanî olarak fazla yýpranmýþ gözüküyordu ve son yýllarda yazý da yazmaz olmuþtu.

Geçenlerde, Mustafa'nýn hasta olduðunu söylemiþlerdi ve ben de, 'Karamürsel'e gideyim Mustafa'yý göreyim..' diye geçirmiþtim içimden.. Ama, kaçma sýrasý bu kez, ona gelmiþti.

*

Mustafa, üstad Necîb Fâzýl'ýn yanýnda veya yalnýz baþýna, Anadolu'da yýðýnla konferanslar vererek, küskün, yýlgýn ve yorgun, ümitsiz düþmüþ kitleleri harekete geçiren bir heyecan ve fikir adamý olarak, înd-i ilâhîde hayýrlý hizmetler yapmaya vesile olmuþtur, inþaallah..

Mustafa kardeþime, ebediyet âleminde çýktýðý yolculuðunda 'rahmet-i ilâhî'nin yoldaþ olmasýný niyaz ediyorum.

'Ay uyudu, yýldýzlar uzakta..

Kaldýk þu kara toprakta..

Lambalarýmýzýn isine..'

*