Farkýnda olmadýklarýmýzýn olsun, farkýnda olalým...

Hz. Peygamber (S.A)'den gelen 'Savaþý istemeyin, amma, geldiði zaman da ondan kaçmayýn..' bir rivayet vardýr..

Ýnsanlarýn bir kýsmý delice bir savaþ isteklisidirler.. 'Çelik- çomak oyunu' sanýrlar savaþý..

Bir kýsmý, savaþýn her türlüsünden korkarlar ve 'her ne pahasýna olursa olsun, savaþýlmamalýdýr, hayatta kalmak için her yol 'mübah'týr' derler. Yeter ki, hastalýk ve açlýk gibi problemler yaþamasýnlar; tok esirler olarak yaþasýnlar..

Bir kýsmý da vardýr ki savaþ'ý bir boks maçý gibi zevkle seyretmek isterler ve amma, uzaktan, seyirci olarak temaþâ etsinler.. Hele bir de, savaþ, taraf veya düþman olduklarý arasýnda cereyan eder ve kendi tuttuklarý veya kendilerine yakýn bulduklarý taraf üstün gelirse, onun seyrine doyum olmaz.. Yeter ki, onlar savaþýn içinde olmasýnlar.. Hani, 'Ben Azrail'den korkmam, ancak, geldiði zaman, ben orada olmamalýyým..' diyen kiþinin mantýðý gibi..

Bir de dünyadan bezmiþ ve gözlerini öbür dünyadaki huzura dikmiþ olan tipler vardýr ki, bir savaþ olmasýný istemenin felsefesini bile yapmýþlardýr ve bir savaþ çýkmasýný iþtiyakla ister ve þöyle derler:

'Bu dünya bizim için zorluklar, çetinlikler, sýkýntýlar âlemidir. Beklentimiz öbür dünyada rahat yüzü görmektir.

Bu dünyaya aþkla baðlý olanlarýn ise, öbür dünyalarý 'zâten haraptýr; ama, istiyorum ki, bir savaþ çýksýn ve bu dünyalarý da harap olsun..'

Yani, kendi manevî huzur beklentilerini, baþkalarýnýn felaketine baðlamak yanlýþlýðý.. Hem de âriflik adýna..

Ama, öylelerine, Hz. Peygamber'in 'savaþý istemeyin..' hadisini hatýrlatarak, en azýndan sukût etmelerini saðlamak imkâný oluyor..

*

Bu konuya nereden mi geldim?

*

Anadolu yollarýndayým.. Gittiðim her yerde, o civarýn önde gelen ve kanaat önderleriyle sohbetler oluyor.. Þu yukarýda anlatmaya çalýþtýðým görüþ farklýlýklarýnýn her birine yakýn kimselerle sohbetler oluyor.. Hemen herkesin ortak görüþü, 'Aman, ne olursa olsun, biz (evet, biz) bir dünya savaþýna girmemeliyiz..'

Bunu söylerken delilleri de muhkem.: 'Bakýnýz, Birinci Dünya Savaþý'na girdik, n'oldu.. Girmemeliydik.. 'Kazanýrýz' zann veya ümidiyle girdik ve yok olduk.. Ahh, o zamanki yöneticilerin tecrübesizliði veya hayalcilik ya da körlüðü..'

Ve, suçlamalar gýrla gidiyor.. Ne de olsa, haklarýna koruma kanunlarý olmayan 100 yýl öncelerdeki yöneticiler..

Ama ayný çevrelerden niceleri, baþka devletlerin þöyle esaslý bir savaþa girmelerine çok istekli gözüküyorlar.. Hele de bazýlarýnýn ezilip gitmesi çok arzulu þekilde dile getiriliyor.. Bu gibi yorumlar üzerine, 'bir dev ve de bir heyulâ gibi olan Sovyet Rusya Ýmparatorluðu 33 sene öncelerde yerle yeksân oldu, niceleri sevindi.. Ama, yeniden toparlanmadý mý?' yorumu getiriliyor..

Ýran'ýn, savaþ konusu etrafýnda onca yüksek perdeli konuþmalardan sonra harekete geçmemesi de bir ayrý temel mesele olarak konuþuluyor.. Dünyayý anlamaya çalýþýyor durumda olanlar, Yemen'deki Husî'lerin ve Lübnan'daki Hizbullah Teþkilatý'nýn bir þeyler yapmasýný da heyecanla bekliyorlar.. Ama, bütün bu deðerlendirmeler karþýsýnda 'Savaþý istemeyin, ama, geldiðinde de kaçmayýn..' meâlindeki Hadis-i Nebevî'nin sadece bizim kendi yaþadýðýnýz topraklar için söylenmiþ saymamak gerektiði hatýrlatýlýnca.. Derin bir sessizlik..

Ama, HAMAS lideri Ýsmail Heniye'nin Tahran'da þehîd ediliþi üzerinde öyle yorumlar yapýlýyor ki, insan böylesine hayalî yorumlarýn hele de Müslüman toplumlar arasýnda daha derin uçurumlar oluþturmak isteyenlerin ekmeðine yað sürmek olup olmadýðý düþünülmeli deðil mi?

Giydiði libasla anýlan bir ekran gülünün, 'Efendim, Yahyâ Sinwar'ýn Hamas'ýn baþýna getirilmesi için Heniyye'nin kasten öldürülmüþ olabileceði'ne dair duyumlarým var benim..' sözleri..

'Arkadaþlar, bunlarý düþünenler Amerikan ve Avrupa liderlerinin ve toplumlarýnýn, büyük çapta Hristiyan olmalarýna ve Yahudileri 2 bin yýldýr mel'un olarak bilip lanetlemelerine ve ezmelerine raðmen, bugün o dünyalarýn, Müslüman dünyasýna saldýklarý bu kuduz yaratýðýn tasmasýný düþünmüyoruz da, Müslümanlarýn iç ihtilaflarýna , yangýna benzin dökmeye çalýþmak gibi yaklaþýyoruz?' diye olunca da, yine bir sessizlik..

*

Ve, biraz da mayýnlý araziye girer gibi konular ve hele de tek kiþilik koruma kanununa toslamak korkusu.. Sus-pus olmak akýllýlýk sayýlýyor....

Öylelerine sadece Prof. Þükrü Hanioðlu'nun bir tespitini ya da itirazýný hatýrlatmakla yetiniyorum. O diyordu ki özetle, 'Tarih, tek taraflý yorumlarla anlaþýlamaz.. Amerikan tarihi yazýlýrken 'ancak, George Washington hakkýnda þunlar yazýlamaz' denilemez.. Ayný þekilde, mesela 'General Charles De Gaulle (Þarl dö Gol) hakkýnda þunlarý yazmayacaksýn..' denilerek Fransa tarihi yazmaya kalkýþýlamaz..' Ve tabiî, 'Çankaya'da 1938'de kapatýlan sandýklar dolusu belgeler açýklanmadan bizim tarihimiz yazýlamaz' sözünü hatýrlatmaya gerek bile yok..

Ve susuluyor.. Bu arada, bazýlarý daha hassas konulara dalýyorlar.. 'Arkadaþ, bazý kanunlar, meselâ Anayasa'da insan haklarýna aykýrý olduklarý iddia edilemez ' diye koruma altýna alýnmýþ kanunlar, yarýn yönetimler baþkalarýnýn eline geçecek olsa, yine eskisi gibi nasýl kötüye kullanýlacaktýr..' denilince..

Yine susuluyor..

Ama, hayat pahalýlýðý denilince..

Maþaallah çeneler bir açýlýnca susmak hatýrlanmýyor..

*