Farrow ve Keaton’ın izindeki genç yıldız

Amerikan bağımsız sinemasının gözde yazar ve yıldızlarından Greta Gerwig, !fİstanbul programındaki Frances Ha adlı filmini ve kariyerini STAR pazara anlattı.

Amerikan bağımsız sinemasının yıldızlarından ve yazarlarından Greta Gerwig’in başrolünü üstlendiği ve senaryosunu yönetmen Noah Baumbach ile birlikte yazdığı Frances Ha !fİstanbul kapsamında gösterildi. Genç kuşak bağımsız yönetmenlerin önde gelenlerinden Baumbach’ın prömiyeri Toronto’da yapılan filmi Frances Ha’da Gerwig sadece aktris değil yazar olarak da iddiasını sürdürüyor. En yakın arkadaşı nişanlanınca evsiz kalan, dansçı olarak kariyerinde engellere takılan bir genç kadının tutunma mücadelesini mizahla anlatan filmde hem yazar hem oyuncu olarak performansı çok beğeniliyor. Whit Stillman’ın Damsels in Distress, Daryl Wein’ın Şimdi Gel de Gör Beni / Lola Versus filmlerinde başrolü üstlenen, Woody Allen’ın Roma’ya Sevgilerle filminde oynayan Gerwig ile Berlin Film Festivali’nde konuştuk. Gerwig, çok alçakgönüllü ama onun Diane Keaton ve Mia Farrow’un izinden gittiği kulislerde konuşuluyor.

Filmi siyah beyaz çekmeniz size ne ifade ediyor?

Bu filmi küçük bir bütçeyle, stüdyoların dışında, bağımsız olarak ürettiğimiz için siyah beyaz çekebildik. Stüdyo ile çalışsak “Hayır yapamazsınız,” derlerdi. Siyah beyaz filmler için dağıtım politikaları yok, The Artist bir istisna idi. Bu karakter ve öyküye ‘görkem’ verdi. Siyah beyaz romantik ve görkemli… En yakın arkadaşını özleyen bir dansçı hakkında olduğu için bu çerçevenin daha sinematik ve zamansız olmasını sağladı. Herkes daha hoş görünüyor ve sizi çok iyi oyuncuymuşsunuz gibi gösteriyor! Peter Bogdanovich “Siyah beyaz oyuncunun en iyi arkadaşıdır” demişti. Gerçekten öyle! Eski filmleri, eski oyuncuları çağrıştırıyor. Carole Lombard’ı, Greta Garbo’yu o geleneği hatırlatıyor ki çok heyecan verici bir gelenek!

Senaryoyu, Mürekkep Balığı ve Balina ile bu dalda 2005 Oscar adayı olan Noah Baumbach ile birlikte yazdınız. Nasıl gelişti bu çalışma?

Birlikte bilgisayarın önüne oturmadık. Ayrı ayrı yazıp birbirimize e posta attık. Buluşup metinleri okuduk, birlikte değiştirdik, çok zaman harcadık senaryoya. Olabildiğince iyi olması için elimizden geleni yaptık. Ben bazen çekimde oluyordum. Ama ne istediğimiz konusunda aynı hissiyatı paylaştığımız için şanslıydık. Tamamen eklemlenmiştik birbirimize, öykü ne yöne gitsin, hangi karakteri öne çıkaralım, aynı fikirdeydik. Aynı dili konuşmayınca zor olabilir böyle bir çalışma ama ikimiz de hangi duyguyu hedeflediğimizi biliyorduk.

Kendiniz için rol yazdığınızı bilmek sizi etkiledi mi? Şuna yapmayayım, şunu yapayım dediniz mi?

Hayır, ikisini birbirinden ayırdım. Kağıt üzerindeki karakterin en hakiki, en doğru biçimde olgunlaştığından emin oldum önce. Sonra nasıl oynayacağımı düşündüm. Nasıl çekeceğimizi ve oynayacağımızı planlamadan senaryoyu mükemmelleştirmeye odaklandık. Paris’e nasıl gideceğiz diye hesaplamadık. Sonra yolunu bulduk! Eğer kendinize önceden parametreler verirseniz işinizi zorlaştırırsınız. Eyleme geçme zamanı geldiğinde kendinize oyuncu olarak güvenmelisiniz.

New York atmosferini filmde hissediyoruz…

Frances New York sokaklarında neşeyle koşarken ben de inanılmaz bir mutlulukla gezindiğimi hatırlıyordum. Olağanüstü bir kent, otomobile binmene hiç gerek yok, şarküteriler hep açık, benim büyüdüğüm ortamın aksine şehir merkezinde yaşamanın coşkusunu hissediyordum. Bir insan New York’ta yaşadığı zaman kendini tamamlamış hisseder.

Komedi oynarken size ilham veren nedir?

Ben yeterince komik olamadığımdan mı nedir komik insanları çok severim! Özellikle bu filmde genellikle geniş plan tercih ettik, yüzlerimizden çok bütün bedenimizle çerçeveye girdik. Bu bence fiziksel komediye olanak sağlıyor. Çok severim ama pek beceremem. Bu sayede yapabildim biraz.

Doğaçlama yaptınız mı hiç? Durmaksızın konuştuğunuz akşam yemeği sahnesinde falan?

Hayır, her şey aynen yazıldığı gibi. Doğaçlama yapmayız çünkü bir ritim olması gerekiyor, bir kelime kaçırsanız yanlış gelir kulağa.

New York’un seçkin entelektüel sinemacı grubuna dahil olmak nasıl bir şey?

İnanılmaz derecede şanslıyım! Filmlerimle festivallere gidince deli oldum sinemacılarla tanıştığıma. Hepsi müthiş çaba gösteriyordu, yönetmenlik yapıyorlar, oyunculuk yapıyorlar, yazıyorlar… Dijital kameralarla çalışmak göreceli ucuz olduğu için bu olanağı kullanıyorlar. Mezun olunca birçok oyun yazdım, ama oyunculuğu da seviyordum. Sinema tekniğini de öğrendim. Tiyatro ve sinemanın içinde olmak istediğimi biliyordum ama tam olarak ne olacağımı öngöremiyordum. Sadece oyuncu olmak yeterli gelmedi. Kendimi her alanda geliştirmeliyim ki her zaman bu çok sevdiğim dünyanın içinde yer alabileyim. Bu çevredeki herkese esin veren de bu istek sanırım.

Bu kuşağın vizyonunu siz de paylaşıyor musunuz?

Ben bir grubun değerler bütününü paylaşmaktan ziyade her projenin kendi evrenini benimsedim. Eğer oyunculuk yapıyorsam rolüme olabildiğince kenetlenerek, öyküyü hissederek, öyküdeki kişiyi görerek oynadım. Rollerim ve filmlerim aynı işin parçaları ama farklı yöntemlerle. Sizi ifade edebilen bir şeye dürüst davranabiliyorsanız fazla zorlamaya gerek yok o kendi kendine evrilir zaten. Bir sinemacı olarak geldiğim yerde çok iyi olgunlaştırılmış senaryo, sette çok iyi işçilik, olabildiğince mükemmeliyet arıyorum. Eskisi gibi “Haydi çekelim bakalım ne çıkacak” heyecanlarına kapılmıyorum. Çok severdim bu tarzı ama artık omuz kamerası ve makyajsız oyuncu filmlerine tahammülüm kalmadı. Daha çok içe döndüm ve formalizm aramaya başladım. Kusursuz senaryo, kusursuz çekim, kusursuz oyunculuk arzulayan bir hale geldim. Bilmem neden o eski dağınıklıktan sıkıldım!

Woody Allen ile çalışmak sizi nasıl etkiledi?

Woody Allen New York’a gitme fantazisini bana aşılayan kişidir. Onun bir filminin parçası olmak çok önemliydi benim için. Ölmeden önce yapılacak şeyler listemdeydi! Oynadığım ilk stüdyo filmiydi. Çok daha büyük ve farklı, baştan öğreniyordum her şeyi. Ünlü oyuncular vardı. Böyle bir ensemble kadroyla yine stüdyo filmi yapmak isterim, harika insanlar. Roma’da film çekmek de gerçeküstü bir boyut kattı! Woody Allen’ın yakın olduğu aktrislerle yaptığı ikon haline gelmiş Annie Hall, Manhattan, Hannah ve Kızkardeşleri gibi filmler inanılmaz. Ben asla öyle bir aktris olamayacağım ama yakınına gelmek de çok güzel!