Faşizan bir siyasetin Atatürkçülük üzerinden sürdürülmesine ‘hayır!’

"Hayır!” demek de, “Evet” demek de demokratik bir haktır.

Kim ki “Evet” diyenleri “hain” ilan ederse, biliniz ki o en başta demokrat değildir.

Tam tersi de doğru.

Demokrat ol kişidir ki, herkesin tercihine ve hakkına saygı gösterir.

Kendisi için ne istiyorsa, bir başkası için de onu ister.

Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, bir başkasına yapmamak gerektiğine inanır.

Kendisi için hak olarak gördüğü bir şeyi, bir başkası için de hak olarak görür.

Kim ki demokratik hak ve tercihinden dolayı bir başkasını imha edilmesi gereken bir “hain” veya “düşman” gibi görüyor ve gösteriyorsa, bilesiniz ki o bu ülkeyi bölüp parçalamaya çalışan odakların bir piyonudur.

Bizim nazarımızda demokratik tercihi ne olursa olsun, hiç kimse “hain” ve “düşman” değildir.

Herkesin demokratik tercihi saygıdeğerdir.

Öncelikle hepimizin bu konuda mutabakata varması lazım...

Birbirimizi ikna etmek için elbette çaba gösteririz.

Bu da demokratik bir haktır çünkü.

Lakin, birbirimizi “hain” ve “düşman” ilan etmeye kalkışır, birbirimizin üstüne en ağır suçlamaları ve hakaretleri boca etmeye kalkışırsak, asıl o zaman ülkemizin birliğine zarar vermiş oluruz.

Dahası ve en önemlisi, insani ve demokratik hasletleri ayaklarımızın altına almış oluruz.

Bazen birbirimizle çok sert tartışabiliriz.

Tartışmada bazen nahoş bir yere de savrulabiliriz.

Lakin yapmamamız gereken tek şey vardır. O da, birbirimizi “düşman” gibi görmememizdir.

Birbirimizi imha edilmesi gereken “düşman” gibi görür ve gösterirsek, asıl memleket ve millet düşmanlarının oyununa gelmiş oluruz.

Birbirimizden farklı düşünmemiz doğal.

Demokrasi, herkesin farklılıklarıyla bir arada barış içinde yaşadığı bir rejimin adıdır.

Tek tip bir toplum oluşturmaya kalkışmak, inancımızın da hoş görmediği bir şeydir.

Farklı fikirler veya kanaatler etrafında bölünmekten korkmamak gerekir.

Asıl, bölücülükten korkmak gerek...

Kim ki kendi fikir ve kanaatini mutlak doğru, diğerlerininkini de mutlak yanlış olarak görürse, dahası ve en fenası mutlak yanlış olarak gördüğü fikir ve kanaatleri ortadan kaldırmaya yönelirse, işte o zaman bölücülük yapmış olur.

Herkesin fikri, kanaati ve yaşam tarzı kendinedir.

Kendine saygı bekleyenler, en başta başkalarına da saygı göstermelidirler.

Aksi takdirde bölücülük yapılmış olur ki bunu kabul etmek mümkün değildir.

O yüzden diyorum ki, gelin hep birlikte dışlamaya/ötekileştirmeye “hayır” diyelim.

Cumhurbaşkanlığı sistemi konusunda kanaatimiz ne olursa olsun, bu ülkeyi ve milleti bölüp çatıştırmaya çalışanların değirmenine su taşımayalım.

***

Referandumda ister “evet” diyelim, ister “hayır”, gözetmemiz gereken medeni tavırdan uzaklaşmamız lazım.

Bu çerçevede; “evet” lerimiz için dinden delil devşirmek ne kadar yanlışsa, Atatürk üzerinden sonuç devşirmek de bir o kadar yanlıştır.

Kılıçdaroğlu’nun, referandumda oylanacak sistem için “İslâmiyet’e aykırıdır” demesi ne kadar yanlış ise, “İslâmiyet’e uygundur” demek de bir o kadar yanlıştır.

Din, hepimizindir ve hepimiz içindir.

“Hayır” diyenlerin, Atatürk/çülük üzerinden bildirimde bulunmaları da pek çok açıdan sakıncalıdır.

“Ben Atatürkçüyüm, o yüzden hayır diyorum!” diyenler veya “Atatürk’ü sevenler hayır demeli!” çağrısında bulunanlar unutmamalıdırlar ki bu yaptıklarıyla sadece kendilerine değil, Atatürk’e de zarar veriyorlar.

Ne yani, referandumda “evet” diyecek olanlar bu durumda “Atatürk düşmanı” mı oluyorlar?

Atatürk’ü sadece kendileri gibi düşünen bir grubun lideri gibi göstermek, Atatürk’ün kendisine bir haksızlık değil midir?

Kendileri gibi düşünmeyen herkesi Atatürk’le korkutup hizaya çekmeye çalışan faşist anlayışın Atatürkçülük kılıfıyla sunulması, faşizan bir siyasetin Atatürkçülük üzerinden sürdürülmesi, bizatihi Atatürk’ün kendisine haksızlıktır.

Öngörülen Cumhurbaşkanlığı sisteminin daha ötesinde bir sistemin mucidi ve sahibi olan Atatürk’ün bugün “hayır cephesi”nin başına yerleştirilmesi, ayrıca tarihsel bir ironidir.