Türkiye, kendine güveni elinden alınmış bir ülkeydi. Tek başına karar alamaz, üretemez… Bir adım atacaksa gözü hep bir yerlerden gelecek “olur” işaretini arardı. O günler geçti çok şükür. Türkiye, halkın çoğunluğunun kendisine güvendiği bir liderin önderliğinde güvenini tekrar kazandı. Elbette bu kolay olmadı. Son yıllarda atlatılan darbe ve işgal teşebbüsleri, terör saldırıları güvenimizi kaybettirmeye mâtuf hamlelerdi.
Hususiyetle son 10 yılda, Hakka ve halka güvenen bir liderle, Hakka ve liderine güvenen halkın neler başarabileceğini dünyaya gösterdik. Hatırlayalım, Başkan Recep Tayyip Erdoğan 2009 senesinde Davos’ta, bir işgal devleti olan İsrail’in o dönemki Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “çocuk katilisiniz” demesini. Güveni kaybettirilmiş Türkiye’nin bürokratları, monşerleri nasıl da paniklemişlerdi. Onlara göre sonumuz gelmişti. Lâkin halk böyle düşünmüyordu. Davos dönüşü Erdoğan’ın on binler karşılamıştı. Bu tablo bir güven tablosuydu!..
İnsanlık devam ettikçe hafızalardan silinmeyecek ve “güven” dendiğinde akla gelecek muhteşem tablolardan biri de 15 Temmuz gecesiydi. İşgalciye karşı, Hakka ve halka güvenen bir liderle, Hakka ve liderine güvenen halkın muzafferiyetiyle neticelenen o gece liderin de halkın da güveni boşa çıkmadı!
Bugün, ekonomik savaşın en şiddetli döneminde inşallah bu güven duygusu bizleri kurtuluşa erdirecektir. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, iktisadî muvazenenin baş faktörlerinden birinin, ruh ile birlikte cemiyet desteklerine güven duygusu olduğunu söyler. Türkiye, 100 yıl öncesi bağı kesilen ruh köküyle tekrar rabıtasını kurmuş ve cemiyeti ayakta tutan unsurların birbirine karşı güveni istenilen kıvama gelmek üzeredir.
Bu ahval içinde güven duygusunu kaybettirecek davranışlardan, hususiyetle devlet ricali kaçınmalıdır. Halktan fedakârlık beklerken devlet çapında fedakârlık yapılmazsa güven duygusunda zedelenme başlar, ki düşman da bunun peşinde.
Huzur ve güven ortamını sağlamak devletin görevidir!..