Düþünün ki, devrenin bitmesine 5 dakika kaladan söz ediyoruz. F.Bahçe hala isteksiz, zorla oynayan, ataða kalkmaya üþenen, maçý ciddiye almayan kuru kalabalýktý.
Ne zaman ki golü yediler; o zaman insafa/imana/maça geldiler. G.Saray’ýn 3 puan kaybýyla, önüne tepsiyle sunulan fýrsatýn önemini anca anladýlar. Anýnda refleks gösterip, duruma el koydular. Þip-þak Ozan’la gol geldi... Demek ki, isteyince oluyormuþ...
***
Topa sahip oranýna bakýyorsun, F.Bahçe uzak ara önde... Pas yüzdesine bakýyorsun, F.Bahçe fark yapmýþ... Ama gel gör ki; kendi aralarýnda üst üste 20 pas yaptýklarýnda, ileriye 2 metre anca gidebildiler. Neye yaradý?
Gönülsüz oynayýnca ya da göz boyamak için oynayýnca, böyle oluyor... Karþý tarafa en kestirmeden nasýl giderim diye koordinat derdi yok. Havaya girmek için, Kayseri’nin golle/deðnekle/tehditle dürtmesini bekliyor. Sistem futbolu deðil, tepki/refleks futbolu oynuyor.
***
F.Bahçe ikinci yarýya aklanmýþ-akýllanmýþ, sorumluluk duygusunu yüklenmiþ, maçtaki geçmiþ tavýrlarýnýn yanlýþ olduðu erdemine ulaþmýþ bir havada çýktý.
Maçý kafana takýp oynuyorsan, gol zaten týpýþ týpýþ geliyor. Nitekim Neustadter, ilk yarýdaki hatasýný affttiren þýk bir kafa vuruþuyla, uyanýþýn ödülünü erkenden getirdi. Yeter ki; aný/maçý/pozisyonu yaþa... Ama hocan gölgesinden korkuyor, tuhaf deðiþiklikler yapýyorsa; 3-1’e gelen maç bile gider. Bu felaket, Made in Kocaman imzasýný taþýyor.