Fenerbahçe’ye yapılan

Fenerbahçe yöneticileriyle ilgili suçlamaların hiç değilse bir bölümünün doğru olabileceği, yani “şike girişimi” sayılabilecek birtakım eylemlerin gerçekleştiği söylenebilir. Dolayısıyla işlenen bu suçların cezasız da kalmaması icap eder. Ancak bu konudaki iddia ve şaibelerin mutlaka “adil” bir yargılama sürecinde soruşturulup vicdanların reddedemeyeceği bir sonuca ulaştırılması gerekirdi. Böyle olmadı maalesef. Fenerbahçe’yle ilgili yargı kararı vicdanların onaylayabileceği türden bir karar değil. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında ortaya çıkan kararlar gibi...

Çünkü “3 Temmuz sürecinin asıl hedefinin Fenerbahçe yönetimini dizayn etmek olduğu” yolundaki kuşkular giderilememiş, bilakis bu doğrultudaki iddialar daha da güçlenmiştir.

Çünkü, en basitinden, ortada bir şike suçu varsa bu suçun tek taraflı olarak işlenebileceğini kabul etmek akla ve mantığa aykırı. Şike suçunun bir tarafında Fenerbahçe yönetiminin yer aldığı kabul ediliyor ama şike yapıldığı söylenen maçlarda Fenerbahçe’yle karşılaşan diğer futbol kulüplerinin yöneticileri için böyle bir suçlama söz konusu değil. Sadece bazı futbolcular “bireysel” olarak şikeye karışmış sayılıyor.

Hatta telefon tapelerinden anlaşıldığı kadarıyla bazı maçlarda açıkça şike girişiminde bulunduğu söylenebilecek başka bazı futbol kulüplerinin yöneticileri bile böylesi suçlamaların dışında tutuluyor.

Diğer yandan Fenerbahçe yöneticileri hakkında sadece şike yaptıkları değil, “çete” kurdukları suçlaması da var. Ekonomik çıkar örgütü anlamında bir çete de değil burada söz konusu edilen. Aziz Yıldırım ve arkadaşları, en başta “silahlı suç örgütü” kurup yönetmekle suçlandı. Zaten “örgüt suçu” iddiası olmasa yargılamanın Özel Yetkili Mahkemelerde gerçekleşmesi söz konusu olamazdı. Bir de tabii ortada “örgüt suçu” olunca cezalar da daha fazla oluyor. Böyle “fayda”ları var...

Belki hatırlayan olabilir, örgüt suçu kavramının keyfi şekilde kullanımından kaynaklanan bu çok ciddi meseleyi “o süreç” içinde yazdığım yazılardan birinde ele almış ve bazı güncel örnekler üzerinden şunları söylemiştim:

“... eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da ‘örgüt suçu’ndan yargılanıyor. Ülkenin en büyük silahlı örgütü olan orduya hükmeden kişinin ayrıca bir silahlı terör örgütü kurup yöneteceğini düşünmek insan aklına saygısızlık değil mi?

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve diğer bazı belediye yöneticileri ihale yolsuzluğu suçlamasıyla yargılanıyor. Ama asıl suçlama yine örgüt kurup yönetmek! Bir kamu yöneticisi maiyetindeki kişilerle beraber yolsuzluk yapabilir veya başka bir suç işleyebilir. Ama suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesi bir örgütün varlığını zorunlu kılmaz. Ceza hukukundaki ‘iştirak halinde işlenen suç’ kavramının bu davalarda hiç hatırlanmaması ilginç değil mi?

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım da ‘suç örgütü kurup yönetmek’ten ceza aldı. Ne var ki aynı davada şike ve teşvik yapmakla suçlanan diğer kulüp yöneticileri örgüt üyesi olmakla suçlanmadılar. Anlaşılması zor bir tablo bu, en azından dışarıdan bakanlar için.” (“Fenerbahçe Başkanından Sivas Sanıklarına”, STAR, 4 Temmuz 2012)

***

Biliyorsunuz, GülenCemaati sözcüleri Fenerbahçe’ye yönelik emniyet-yargı operasyonuyla ilgilerinin olmadığını söylüyorlar. Ama herkes biliyor ki yürütülen operasyonun psikolojik harekât ayağını onlar üstlenmişti. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz benzeri “çete” davalarında olduğu gibi... Öyle ki, o günlerde futbolla uzaktan yakından ilgileri olmadığı için “sokakta top görse karakola götürür” diye tanımladığım bazı arkadaşlar bile “bu topa girmişler”, şike temalı yazılar yazmaya koyulmuşlardı. Nereden icap ettiyse...

Bir de şike yasasının değiştirilmesi tartışmaları sırasında cemaat medyasında AK Parti’yi suçlayan öyle ağır yazılar yazıldı ki onlar bir bakıma bugünün habercileriydi...

Zaten her şey toplumun gözü önünde cereyan ediyor. Bazı futbol maçlarında şike yapıldığı iddialarına dayalı sıradan bir davanın neden Özel Yetkili Mahkemeler’ce yürütüldüğü herkesin bildiği bir konu. Fenerbahçe’ye yönelik şike davasını geçtiğimiz günlerde HSYK kararıyla görev yerleri değiştirilen bazı savcıların yürütmesinin ne anlama geldiğini çocuklar bile biliyor.

Peki, ne yapılacak? Yapılacak şey basit: Geçen yıl kaldırılan Özel Yetkili Mahkemeler’in verdiği diğer kararlar gibi Fenerbahçe ile ilgili kararın da yok sayılarak “yeniden yargılama” yoluna gidilmesi ve neticede suçluların cezalarını çekmeleri, masumlara da itibarlarının ve hürriyetlerinin iade edilmesi gerekiyor.