Fernandes senfonisi

Beşiktaş’ın Özer’den yediği gol, aklıma takıldı.  Kasımpaşa’dan biri orta yapıyor, biri kafayla indiriyor, biri göğüs/göbek karışımı bir hamleyle  topu düzeltiyor, sonuncu kişi topa vuruyor. Bütün bunlar olurken, Beşiktaş cezaalanı içinde sanki herkes pasif direnişte... Alan ve adam savunması için müdahale eden yok.

Bir büyük takım, hiç böyle gol yer mi?

***

Oysa maç, neredeyse durup dururken 2-0’a gelmiş; takım rahatlamış olması gerekirken strese girmişti... O ana kadar sessiz sedasız dolaşan Kasımpaşa; yenilen gollerin başından aşağı dökülmüş bir kova soğuk suyun yarattığı şok etkisiyle uyandı. Devreye kadar da Beşiktaş’ın canını sıktı.

Çok kritik noktalardaki serbest atışları, baştan savma kullandıkları için; ellerine geçen fırsatın kıymetini bilemediler..

Beşiktaş’ın Özer’den yediği gol ne kadar acemi savunma işiyse; özellikle Fernandes’in ağlara gönderdiği top, güzel bir hücum organizasyonunun ve yardımlaşmanın eseriydi. Üçüncüsünde de, gene Fernandes’in büyük katkısı vardı. Hiçbir gol basit ve ucuz değildi.

***

Siyah-beyazlılar; Kasımpaşa’nın geçen hafta 2-0’dan 2-2’ye getirdiği maçı yeniden tekrarlama iştahını; daha ikinci yarının başında kesti. Beşiktaş’ın maçı ciddiye alma tutarlılığı, takım içindeki yardımlaşma özeni ve ilk yarıya oranla daha yüksek tempo peşinde olması, rakibiyle arasındaki farklılığın önemli argümanlarıydı.

Evsahibi takımın, Metin Diyadin döneminde işler iyi giderken bir anda hoca değiştirmesi; kafamı karıştırmıştı. Tekere kim ve neden çomak soktu, anlamadım.

Kısacası... Beşiktaş süper oynamadı ama; geneline bakıldığı zaman, takım oyunu dediğimiz kurgunun ciddi bir versiyonunu gördük. Goller de güzeldi, daha ne olsun?