Festivalden arda kalanlar

Son gününü yaþadýðýmýz Geliþen Ülkeler Film Festivali, geçen yazýnýn baþlýðýnda da olduðu gibi Mýsýr’ýn yaný sýra (ki orayý da kolaylýkla bu kategoriye sokabiliriz) Asya ikliminin getirdiði bir rahiyayla sarmalanmýþ geçti. Bazý teknik problemlerin de yaþandýðý programda, deðiþik ülkelerden katýlan konuklar kesinlikle festivalin artýlarý arasýndaydý. Endonezya’dan gerçekleþen geniþ katýlýmda, Endonezya-Türkiye arasýnda deðiþik açýlardan iþbirliðinin temelleri atýldý. Katýlan konuklar arasýnda eski D-8 genel sekreteri (ayný zamanda bu festivalin de fikir babasý) þimdi devlet bakaný Dipo Alam, yapýmcý Anuridya Mitra, oyuncu Ikranagara, Turizm ve Kreatif Ekonomi Bakanlýðý’na baðlý Sinema Sanayii Geliþimi Ýdaresi’nden H. S. Zulkifl, Bakanlýk Baþdanýþmaný Syamsul Lussa gibi þahsiyetler bulunuyordu. Festivalde yer alan Habibi ve Ainun ve Kabe’nin Himayesinde filmlerinin de yapýmcýsý olan Mitra, Türkiye’den yapýmcý ve yönetmenlerin de katýldýðý toplantýda, ellerindeki film ve dizileri buraya pazarlamaktan mutlu olacaklarýný söyledi. Ayný zamanda ressam olan Alam ise, Kanuni ve Açe Sultanlýðý devrinde Açe’nin Portekiz istilasý tehdidinde olduðu bir zamanda, sultanlýðýn Osmanlý Devleti’nden yardým talep etmesini anlattýðý bir roman çalýþmasý yaptýðýný ve bunun bir ortakyapým çerçevesinde deðerlendirilmesi teklifini getirdi.

***

Diðer konuklardan Ýranlý Mücteba Raei, kendi filmi olan ve tasavvufi bir tema etrafýnda geliþen Hidalu’ya Yolculuk filminden sonra seyircilerle eseri hakkýnda söyleþti. Daha sonra Raei, Hz. Mevlana ve Hz. Þems ile ilgili ama günümüzde geçen bir senaryo çalýþmasýnda bulunduðunu ve bunu Türkiye ile ortakyapým olarak çekmek arzusunda olduðunu belirtti. Festivale Türkmenistan’dan katýlan ve Türkmen sinemasýnýn en büyük yönetmenlerinden Hocakulu Narlýyev ve eþi oyuncu Maya Aymedova, filmleri aile iliþkilerini insancýl bir temayla görselleþtiren Annenin Sesi’nin gösterimine katýldý. Seyircilere Sovyet döneminden baþlayarak Ortaasya sinemasý hakkýnda bilgi veren Narlýyev, eski dönemde sinemanýn yerinin daha önemli olarak algýlandýðýný, baðýmsýzlýktan sonra bu bölgedeki sinema çalýþmalarýnýn gerilediðini söyledi. Yine de genç yönetmenlerin önemli bir çaba içinde olduðunu söyleyen Narlýyev, düzenlenecek böylesi festivallerle ve Türkiye ile Ortaasya arasýnda sinema konusunda diðer iþbirliði alanlarýnýn geliþtirilmesiyle kültürlerin daha fazla yakýnlaþacaðýný ifade etti.

Festivalin diðer festivallerden en büyük farký, galiba birçok filmde ortaya çýkan modernleþmenin getirdiði hüsranlarýn portreleþtirilmesinden ziyade, modernleþmenin yýkýmlarýna uðramamýþ bir hayat algýsýnýn, insani duyarlýlýðýn hükümferma olduðu anlatýlarýn görsel olarak sunumuydu. Tarihi ve dönem filmlerinden (Þokay, Cinnah, Cavid Ömrü,Halim, Arþýn Mal Alan, Fýrtýna, Habibi ve Ainun, Ýpek Kýz) manevi arayýþlara (Hidalu’ya Yolculuk, Keþf: Örtüyü Kaldýrmak), güncel hayattan (Annenin Sesi, Kafe Sitare, Bizim Sokaðýn Delikanlýlarý, Hayatýn Gölgesi, Yeryüzü ve Küller) çocuksu duyarlýlýða (Seker, Gökyüzü Savaþçýlarý, Mommo Kýzkardeþim, Kardeþ) program, deðiþik tat ve çeþnilerin bir bileþimiydi. Konularý farklý farklý olsa da bünyelerindeki insani ve spiritüel duyarlýlýk, filmleri ortak bir paydada birleþtiriyor, günümüz sinemasýnýn þiddet ve iç dünyanýn sýnýrlarý zorlayan tasvirlerinin uzaðýnda, insan yaratýlýþýyla ahenkli bir imge dünyasýnýn temsillerine dönüþtürüyordu. Sinemayý bir mesel ve kýssa, nihayetinde de hisse baðlamýnda görme temayülünde olanlara sanýrým tatmin edici bir yekun sundu.