FETÖ’cü siyasi mahkum değil, casustur…

Savcıların “Fetullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) dedikleri aslında bir casusluk teşkilatıdır. Terörü araç olarak kullanır. 

CIA tarafından kurulmuş, yapılandırılmış, okulları aracılığıyla örgütlendiği tüm ülkelerdeAmerikan çıkarları için casusluk yaptığı tespit edilmiş bir teşkilattır.

ABD tarafından bu nedenle korunup, kollanmaktadır, hangi devlet casuslarını verir?

Türkiye’nin uyarıları çerçevesinde pek çok ülkenin bu teşkilatın okullarını derhal kapatıp, Maarif Vakfı’na devretmelerinin nedeni, Türkiye’ye karşı duydukları saygı-sevgi değil, kendi ulusal çıkarlarını koruma gayretidir. 

Kavramda anlaşalım: Eğer, mesleği, geçmişi ne olursa olsun, bir insan FETÖ bağlantısı nedeniyle yargılanıyorsa, o “siyasi mahküm” falan değildir, sanıklığı, bir “casusluk teşkilatı”nın elemanlığıdır.

Yani, bu örgütün yazarı-çizeri olmak, casusluk bağlantısının ortadan kaybolduğu anlamına gelmez. 

Bülent Arınç, KHK’lar üzerinde o duygulu ses tonuyla bir takım mesajlar verirken, bir casusluk teşkilatının (tabanı tavanı hiç fark etmez) elemanlarına moral aşılıyorsa, hukuk, adresi, savcılara gösteriyor, NOKTA 

Amerikan emperyalizminin bünyemizde 60 yılda yapılandırdığı bu ihanet şebekesi ile mücadelenin uzun soluklu ve zorlu olduğunu biliyoruz. 

Bu mücadelede bir tek geri adım atılmayacak, kriptoları temizlenip,tam bağımsızlık mücadelesi sürecektir.

Milletin tek ruhu vardır: Kuvvayı Milliye…

O ruhla emperyalizmi işbirlikçileriyle birlikte bu topraklardan söküp atacağız… 

Casusun ilkesi falan yoktur…

Cezaevinden tahliyesi “içerde gazeteci kalmamalı” veya “siyasi mahkümların hepsi” gibi maksatlı laflarla karşılanan Ahmet Altan’ın kurucu genel yayın yönetmenliğini yaptığı TARAF gazetesi, Türk basın tarihinde bir “casusluk teşkilatı yayın organı” olarak ayrı bir yer tutar. 

CIA-FETÖ bağlantılı tüm kumpasların çıkış noktası olmasının (daha doğrusu böyle bir görev üstlenmesinin) nedeni, teşkilatın resmi yayın organı ZAMAN’ın inandırıcılığının zayıf kalacağı öngörüsüne dayanır, ki doğrudur. 

“Liberal, demokrat, vesayet karşıtı” (!) kimlik, Amerikan emperyalizminin Türkiye’nin vatansever kanadına dönük kumpaslarında kullanıldı.

Ahmet Altan, bir suikast sonucu aramızdan ayrılan Hrant Dink’in yakın arkadaşıydı, tıpkı, Neşe Düzel’e, 8 Temmuz 2008’de FETÖ’cü bir istihbarat kaynağından gelen bilgiyi paylaşarak paçavranın birinci sayfasındaki başlığı veren Ali Bayramoğlu gibi…

Ne diyor? “O’nu Ergekenon’un öldürdüğünü biliyoruz.”

Tek kelimeyle iğrenç bir söyleşi, içinde, bu ülkeninvatansever gazetecilerinin cezaevlerine doldurulacağının da ilk işaretlerini barındırıyor. (1) 

Nitekim, “Ergenekon’cu” diyerek gazetecileri cezaevlerine dolduran bu “liberallerin” yaşamından 375 günü çaldıkları Nedim Şener sayesinde bir gerçeği biliyoruz: Hrant Dink’i FETÖ öldürdü!..

Attığı bu manşet ve sonrasında sürekli CIA-FETÖ mensubu emniyetçilerin(!) bilgilerini paylaşarak cinayetin sisler bulvarında kalmasını sağlayan Ahmet Altan, gerçeğin ortaya çıkmasından sonra sustu!.. Oysa, 2011’de Hrant Dink Ödülü’nü almayı bilmişti. 

“Arkadaşım Hrant” masalları anlatan diğer “liberaller” de sustular… 

Bugün, bir casusluk teşkilatı mensupları üzerinde “mağduriyet” edebiyatları üretip, vatansever hukuk adamlarının sürdürdükleri soruşturmaların üzerine soru işareti yerleştirmeye çalışıyorlar. 

Millet bu kez yemeyecek… 

Ne ağlak seslerle manevralar yapanlar, ne suret-i haktan gözüküp “şu da cezaevinden salınmalı” gibi “neo-liberal/neo-FETÖ” satırlar karalayanlar milletin mücadelesinin önünde duramaz. 

Bu 2.NCİ KURTULUŞ SAVAŞI’dır…

Milletin önünde durmayın, tavsiye etmem… 

(1)https://bianet.org/bianet/siyaset/108193-darbe-toplantilarina-gazeteciler-katildi