Her gün yeni bir maðduriyet çýkýyor ve bizi farklý zulüm yöntemleriyle tanýþtýrýyor. Bunlarýn yaptýklarýnýn tamamýnýn gün yüzüne çýkacaðýna kesinlikle inanmýyorum. Ama ne kadar maðduriyet ifþa olur ve giderilebilirse bu mücadele o kadar vicdanileþir.
Onun için FETÖ’nün hýþmýna uðrayan herkes suç duyurusunda bulunmalý, eski kabuslarýnýn etkisiyle “Þikayet etsem ne olacak ki” diye düþünmemelidir.
Mesela, Star manþetleri sebebiyle bize attýklarý iftiralarýn hesabýný sormak istemiþ ama neredeyse borçlu çýkmýþtýk. Þimdi o defterler yeniden açýlacak, nasýl olsa ZAMAN’ýn ruhunu yansýtan iftira sayfalarý ortada duruyor...
Devlet de maðdurlarýn gözünü korkutan formalitelerden kaçýnarak, herkesin; kolayca ulaþabileceði pratik ihbar yöntemleri devreye sokmalýdýr.
***
Gelelim asýl maðduriyete...
Bunlar en büyük hýyaneti manevi deðerlerimize yaptý ve meselenin bu kýsmý neredeyse hiç konuþulmuyor.
“Ýçi boþaltýlmýþ Ýslam” projesini bu yapýnýn üstlendiði söyleniyor.
Býrakýn içini boþaltýlmayý, bu dini getiren Peygamberi devre dýþý býrakarak ve “Dinler arasý diyalog” saçmalýklarýyla Ýslam’ý da genel bir “Tanrý” anlayýþýna indirgeyerek diðer tahrif edilmiþ dinlere entegre etme gayretleri Ýslamiyet’i yok etmek demektir.
Ortaya saçýlan entrikalara baktýðýnýzda, yargýyý teslim almanýn rahatlýðýyla yaptýklarý zulümler, bir “ahiret” endiþesi taþýmadýklarýný da göstermektedir. Ya onlarý da bir izleyenin olduðuna ve her þeyin hesabýný vereceklerine inanmýyorlar ya da Mahkeme-i Kübra’da da FETÖ’cü hakimlerin olduðunu sanýyorlar.
Din ile semirdiler ama dini de kemirdiler...
Bu Haþhaþiler, bir “cemaat” olarak, Allahýn dinine “hizmet” için yola çýktýklarýný söylediler ve bütün Müslümanlarý; iliklerine kadar sömürüp adýna “himmet” dediler.
Þeytanýn bile düþünemediði kumpaslarý “tevazu” ve “alçak gönüllük” perdesiyle gizlediler.
Ama bu maskeler düþünce ortaya çýkan gerçekler, bunlarýn nasýl bir münafýklýk deryasýnda yüzdüðünü de net biçimde gösterdi.
Ýslam, Müslüman, cemaat, hizmet, himmet, tevazu, hoþgörü, diyalog gibi çok deðerli mefhumlarý “sabýkalý” duruma düþürdüler.
Bir hükümet üyesi “Artýk devlette hiçbir cemaat mensubuna yer yok” derken, bunlarý hâlâ “cemaat” diye telakki etmelerinin, dindarlar için ‘kadro dýþý’ kalmaktan çok daha aðýr bir maðduriyet olduðunu düþünmüyor.
DEAÞ’ýn, Ýslam adýna(!) yaptýðý vahþetler bile dinimize bunlar kadar zarar vermedi.
Ýþte bu yüzdendir ki, asýl maðdur Ýslamiyet ve Müslümanlardýr.
Bu maðduriyetin bertaraf edilmesi için her türlü hata ve kusuruyla birlikte “samimi” olan Müslümanlarla entrikacý istismarcýlar birbirinden ayrýlmalýdýr.
On yýllardýr devam eden bu istismara “dur” demekle yükümlü olan kurum ise Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’dýr.
Gel gör ki bu kurum da Paralel yapýnýn hýþmýna uðramaktan kurtulamadý; ilk istila edilen yerlerden biri oldu.
En üst seviyelere kadar konuþlanan FETÖ mensuplarý, dini ve dindarlarý müdafaa için kurulan bu yapýyý, kendilerinden olmayan dindarlarý hýrpalamak için kullandý.
FETO kitaplarýndaki hatalarýn tespit ve teþhiri bu kurumun doðal görevi iken talimatla bile bu görev yaptýrýlamadý.
Nihayet, 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaþkaný Erdoðan, Din Ýleri Yüksek Kurulu’nun bu hatalarý toparlayýp, “FETÖ’nün Günah Galerisi” ismi ile halkýmýza sunmasýný emretti.
Bütün “ehil” kiþi ve kurumlar da bu istismarlarý göz önüne sererek manevi maðduriyeti asgariye indirmelidir.