FETÖ’nün “ayağını” bırakın, sizi esir alan “beynine” bakın…

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopterin düşmesinden sonra mesai arkadaşımız İsmail Güneş’in saatlerce “Yerimizi tespit edemediniz mi” feryadına rağmen, kurtarma ekiplerinin alakasız yerlerde dolaşması ve son sözü “Bu kim ya?..” olan İsmail’in, çenesi kırılarak susturulması, helikopterin kayıt cihazının sökülmesi vs. “Bu bir kaza değil” diye bas bas bağırıyordu.

Doğrusu aklımıza gelen ilk şüpheli, sabıkası kabarık olan “derin devlet” idi. Bu karanlık cinayetin aydınlatılması için yaptığımız her yayından sonra daha “cemaat” maskesini çıkarmamış olan Fetullahçıların “Muhabirinizi koruyamadınız” diye üzerime çullanması çok garip geliyordu. Meğer bu anlamsız ithamın sebebi, bu kaza görünümlü cinayeti sık sık gündeme getirmemizi engellemekmiş.

İlginçtir; ne zaman Kılıçdaroğlu, “FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıkarılsın” dese, bu FETÖ şeytanlığı aklıma gelir.

FETÖ SİZE SIZMADI MI?

Sayın Kılıçdaroğlu, yüzde 2’lik BBP’yi kontrol etmek için liderini öldüren, MHP ve CHP’yi ele geçirmek için seri kaset kumpasları düzenleyen FETÖ, “İktidardaki parti ile işim olmaz” mı diyecekti?

Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım 2016’da açık yüreklilikle, “17-25 Aralık sürecinde arkadaşlarım bizi tam anlamış olsaydı 15 Temmuz olmayabilirdi. Bu alçaklara toz kondurmayan arkadaşlarımız vardı” demedi mi?

Fetullah Gülen piyasaya sürüldüğü ve özellikle, peygamberi devreden çıkararak İslamiyet’i de tahrif etmeyi amaçlayan ‘Vatikan Projesi’nin millete dayatıldığı dönemlerde, şaşmaz Ehl-i Sünnet ölçüsüne sahip insanlar, bu yapının cemaatle; diyanetle bir ilgisi olmadığını ısrarla dile getirdi. Buna rağmen devam eden yoğun desteklerle, bu art niyetli örgütün FETÖ’ye dönüşmesine izin vermek bir gaflet olabilir. Ama 17/25 kumpasları ve özellikle de 15 Temmuz hıyanetiyle, Haçlı-Siyonist uşağı bir mankurtlar ordusu olduklarını ilan etmelerine rağmen, CHP ve diğer muhaliflerin; “Düşmanımın düşmanı müttefikimdir” ilkesizliğiyle FETÖ’ye sarılması gaflet değil, su katılmamış bir ihanettir.

BAYKAL’I NİYE DEVİRDİLER?

2009’da MHP’yi ele geçirerek siyaseti yönlendirme amacına ulaşamayan FETÖ, CHP’ye yönelerek 2010’da Baykal’a bilinen operasyonu yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu sayede CHP’nin genel bakanı olduğu hususunda bizzat Kemal bey dahil herkes mutabıktır herhalde. Peki FETÖ sizce CHP’deki bu değişikliği spor olsun diye mi tezgahlamıştır? Yani kasete sarıp gönderdikleri Baykal’ın yerine gelenden hiçbir talepleri olmamış mıdır? Veya, Baykal’ı göndermek için bu kadar risk alan FETÖ, “Yerine kim gelirse gelsin, bizi ilgilendirmez” mi demiştir? Unutmayın FETÖ, Baykal’ı; kanlısı olduğu için değil, CHP’yi onların suflesine göre yönetmediği için gönderdi.

Örgüt çıkarı olmadan selam bile vermeyen FETÖ’nün asla böyle bir şey yapmayacağını bilmeyen var mı? FETÖ’nün atadığı “danışman” kılıklı kayyumlar, Kılıçdaroğlu üzerinden CHP’nin yol haritasını çizmişlerdir. Nitekim Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’de, FETÖ kumpaslarını dolaşıma sokarak meşrulaştırma dönemi başlamıştır. CHP grup toplantılarında dev ekranlara yansıtılan kayıtlar, maskeli(!) kişilerin getirdiği gizli görüntüler nereden geliyordu?

CHP’nin Kılıçdaroğlu yönetiminde terör örgütüne “terör örgütü” diyemez hale gelmesi, HDP ile ittifaka kadar savrulması, 15 Temmuz’a tam bir FETÖ ağzıyla “Kontrollü darbe” deyip, OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz’a “Gerçek Darbe” demesi bağımsız bir “CHP lideri Kılıçdaroğlu”nun asla yapmayacağı hatalardır.

Yıllardır anlatmaya çalıştığımız bu gerçekleri Enver Altaylı iddianamesi ispatlamıştır.

KEMAL BEY DEVE KUŞU GİBİ…

FETÖ ile mücadele özellikle AK Parti’den başlatılsaydı elbette güçlü bir mesaj verilmiş olurdu ama AK Parti’ye, “cemaat” görüntülü dönemde “muhafazakar” olarak sızan FETÖ’cülerin çoğu, 17-25 sonrası kongre ve aday belirleme süreçlerinde tasfiye edildi. Hâlâ kalan varsa da ezik bir şekilde gizlenmeye çalışıyordur.

Oysa CHP’deki az sayıda ama Kılıçdaroğlu’nu etkileyen konumdaki FETÖ’cülerin etkinliği, 17-25 hatta 15 Temmuz sonrasında artarak devam etmiştir. Bu vahameti “FETÖ’yü AK Parti destekledi” savunması asla izah edemez.

İşte Kılıçdaroğlu’nun ikide bir ısıtılıp piyasaya sürdüğü “FETÖ’nün siyasi ayağı” muhabbeti, kendi “FETÖ esareti”ni öretmek için başvurduğu ucuz bir FETÖ yöntemidir.

Ey dilsiz şeytanlar…

FETÖ’nün görevlendirdiği “danışman” kılıklı kayyumlar AK Parti yönetimini ele geçirmiş olsaydı ve bu durum, Enver Altaylı gibi bir kirli çamaşır bohçasından etrafa saçılsaydı…

O zaman göstereceğiniz tepkiyi şimdi Kılıçdaroğlu için ortaya koyamıyorsanız, kendinize en uygun sıfatı siz seçin…