FETÖ’nün Orta Asya ve Kafkasya’daki güçlü bağları gerçekten çözülüyor mu?

FETÖ’nün Orta Asya ve Kafkasya bağlantısının derinliği giderek daha açık görünmekte. Anlı şanlı işadamlarının hangi projeleri, bu örgütle beraber yönettiği, kimlerin FETÖ bağıyla zirve yaptığı, bağlantıların uzunluğu artık görünür hale gelmekte.

Orta Asya ülkelerindeki renkli devrimlerin içeriğine, özellikle Kırgızistan ayağını gözden geçirmekle vakıf olmamız mümkün.

Kazakistan Başkanı Nazarbayev’in “yeni devrim kapıda” çığlığı şimdi farklı okunmalı.

Nazarbayev ısrarla, Batı’nın yeni devrim peşinde olduğunu, kendisi ısrarla söylemişti. Rusya’nın, etnik Rusların yaşadığı bölgeye özel ilgisinin artması yeni bir durum değil. Hatta fiilen son yıllar, etnik Rusların kaderini göz önünde bulundurduğunu gösteren askeri hareketlilikte Rus - Kazak sınırında gözlemlendi.

Amerika, Orta Asya ve Kafkasya’da, Türkiye görünümlü hareketlerle zemin oluşturacağını iyice analiz etmiştir.

FETÖ ile birlikte yeni neslin yetiştirilmesi meselesi, bizim zanettiğimiz gibi Türkiye dostlarını değil, ABD’nin taraftarlarını pekiştirdi.

Bu ülkelerdeki iyi eğitimli çocukların, daha sonra Amerika’daki FETÖ üniversitelerinde eğitim görmesi, döndükten sonra bu ülkelerin bürokrasisinde ortanın altı ve üstü makamlara kadar yükseltilmesi gözle görülür durumdadır artık.

Azerbaycan ve Gürcistan’daki serüvenleri de aynı mentaliteyi kapsamaktadır.

En paralı ve zengin pozisyonlara hakim olmak. Polis, asker, strateji araştırma merkezlerine vakıf olma isteklerini, sponsorlarını irdelemek nihai hedefi okumamız için yeterlidir.

İşin korkunç tarafı, “bunları ayırt etmek için listeleri hazırlayın” dedikleri kişi ve daireler de esas FETÖ bağlantılı isimlerin olduğunu anlıyoruz. Düşünebiliyor musunuz; FETÖ tespitini, FETÖ üyesi yapıyor!

Bunu yaparken ise listeye bazen de tam tersi, FETÖ mağdurları ve FETÖ zulmü karşısında duranlar ekleniyor. Azerbaycan ve Kazakistan liderleri, bu durumu Türkiye eksenli düzeltmeye istekli. Lakin işin vahim tarafı, liderlere giden bilgilerin itibarı konusundaki kuşkulardır.

Onun için tek tek isimler ve şirketlerin tespiti gerekli. Ayrıca FETÖ’nün önemli şirketlerine bazı menfaatperestler de el koyma hevesinde. Oysa bu şirketler bizzat Türkiye’ye devredilmelidir.

Okul ve üniversiteler, yerli organizasyonlara bırakılmamalı. İki nedenden dolayı;

1. İsmi değiştirilerek tekrar FETÖ eline geçme eğilimi vakası söz konusudur.

2. Türkiye’nin destek ve paralarıyla, yıllarca orada bir birikim var ve bu birikimle insan yetiştiriliyordu. Bu insanları Türkiye dostu bekliyorduk ama Amerikan dostu ve FETÖ biatçıları olduğunu anladık. Oysa bu okul ve üniversiteler, Türkiye’deki vergi paralarıyla bu noktalara geldi. Açık söylemek gerekirse, eğitim seviyesi bu ülkelerdeki vahim durumla kıyaslandığında olağanüstü yüksektir. Dolayısı ile yerli kurumlara teslim etmek, eğitimdeki vehametin devamına hizmet etmekten başka bir şey değildir. Dolayısı ile bu kurumların Türkiye’ye teslim edilmesi şarttır.

Ayrıca bundan sonraki aşamalarda ortak üniversiteler kurmak, insan yetiştirmek, gelecek için çok önemlidir.

Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan ve Ukrayna gibi dost kardeş ülkelerin, Sovyet eğitimi görmüş yüksek dereceli uzamanları mevcut. Herhangi nedenlerle şu anda kendi ülkelerinde kulanılmamakta. Bu insanların içerisinde Türkiye’ye aşık, ülkeleriyle Türkiye arasındaki ilişkileri pekiştirmek isteyen kadrolar var. Asker, polis, akademisyen, mühendis, fizik, matematik. Bu alanlarda, ismi bilinen bazı ülkelerde ise siyasi görüşleri nedeniyle Batı’da muhacir hayatı yaşayanlar var. Bu insanları FETÖ darbesiyle tahrip edilen alanlarda kullanmak, geri dönüşü olumlu olan sonuca ulaştırır bizi. Dikkat edilen bir önemli husus, FETÖ ihanetinin ardından her adımı koordineli ve doğru kişilerle dizayn edilmelidir. Aksi taktirde bu durumu kullanmak isteyen fırsatçıların yeni senaryosuyla karşı karşıya kalmamıza neden olur.