Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Tüm Yazýlarý

‘FETÖ'nün siyasî ayaðý kadar, gövde ve beynini de konuþmak -1-

Baþ mý ayaðý sürükler, ayak mý baþý?

Sormasý bile saçma, deðil mi?

‘Emekleme’ çaðýndaki çocuklar veya zihin faaliyetleri normal dýþý alanda çalýþan kimselerin bünyelerindeki hareketler hariç, açýktýr ki, ayaðý baþ sürükler, baþý ayak deðil!

Bazý siyasî liderler ve em.generaller ‘FETÖ’nün siyasî ayaðýnýn kim(ler) olduðu?’ konusunu gündeme yeniden getirdiler ya; ekranlarda bu konular tartýþýlýyor, günlerdir.. Tartýþýlmasý tabiî de, bu tartýþmalar esnâsýnda, unutulan ve âdetâ, unutturulmak istenircesine kenarýndan teðet geçilen konu, FETÖ’nün ‘siyasî baþýnýn kim(ler) olduðu’..

***

Darbeciler en üst dereceli teröristler iken..

(Bu arada Ýlker Baþbuð gibi ünlü bir eski generalin, kendisiyle ilgili olarak ‘Bu ülkede Gen. Kur. Baþkanlýðý yapmýþ bir komutanýn terör örgütü üyesi olduðu gerekçesiyle tutuklanýp hapse atýlmasý’nýn akla ziyan olduðunu’ söylemesi ve bu sözlerin bazý tv tartýþmalarýnda bazý medyacýlar tarafýndan da benimsenerek tekrarlanmasý, halkýmýzýn hâfýzasýyla alay etmek deðilse nedir? Darbecilik, terörün en üst zirvesi deðil midir ve -haydi 27 Mayýs 1960 Askerî Darbesi, Genelkurmay’ýn dahli olmaksýzýn yapýlmýþtýr, amma-, bu ülkede 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980 ve 28 Þubat 1997 Askerî Darbeleri, emir-komuta zinciri içinde, Gen. Kur. Baþkanlarý eliyle yapýlmamýþ mýdýr? Ve 27 Nisan 2007 gecesi de yine Gen. Kur. Baþkaný darbe iþareti olarak muhtýra yayýnlatmamýþ mýdýr? Ki, o muhtýraya direnen bir irade ilk olarak sergilenmiþtir, Tayyib Erdoðan tarafýndan..

Ve bu ülkede, 10 yýl baþbakanlýk yapan bir Adnan Menderes ve arkadaþlarý düzmece ihtilal mahkemelerince sözde yargýlanýp idâm edilmemiþler midir? Ve Baþbuð, ‘Askerler emekli de olsalar TSK’nýn bir üyesidirler..’ demiyor muydu devr-i saltanatýnda?

Neyse, bu konuya da bu kadar deðinip geçelim..)

***

Ayaklar, gövde ve beyin..

Fakir’e göre de, ‘ FETÖ’ denilen örgüt ve hareketin asýl beyni, F.G. deðildir. O zamanla elde ettiði güçle, Hasan Sabbah’ýn 800 yýl sonralardaki bir çaðdaþ ‘yenileyici’sidir, yeni bir ‘Alamut Kalesi Þeyhi’..

O ve müridleri gövdedir; ayaklar bilerek -bilmeyerek ona destek veren cemaatler veya siyasetçiler ve de ekonomik güç odaklarýdýr; beyin ise, Atlantik’in öte yakasýndaki karar merkezleridir.

***

Yeri gelmiþken bu konuyu biraz gerilerden anlamaya çalýþalým.

F.G. ismini lk olarak 70’li yýllarýn baþýnda duyar olmuþtum.

Ýsmi bazý mahfillerde iþitilmeye baþlayan vaaz hocalarýndan biriydi. Vaazlarýnda zaman zaman heyecan mikdarý yüksek, gözü yaþlý, hattâ kendinden geçercesine aðlayan ve bazý anlaþýlmaz söyler söyleyen, gençlik yýllarýnda çokça okuduðu ‘Risale-î Nûr’larýn ‘farsça, arabça, kürdçe ve türkçe’ karmasý cümlelerle yazýlmýþ olmasý hasebiyle arabça ve farsça terkib ve deyimleri ve de esrarengiz cümleleri sýkça kullandýðýndan bazýlarý açýsýndan daha fazla ilgi çeken birisiydi.

***

F.G.’yi ilk görüþüm ise.. Sanýrým, 1975-76 idi. Millî Gazete’de günlük ve Sebil’de de haftalýk yazýlar yazýyordum. Bir akþam, Kadir Mýsýroðlu aðabey telefon etti, ‘Seni bir yere götüreceðim’ dedi ve bir þoförün sürdüðü arabasýyla gelip ve beni Fatih’ten aldý; Ýstanbul-Esenler’de bir trikotaj fabrikasýnda gittik. ‘Ýzmir’den F.G. isimli bir hoca konferans verecek, çok deðerli birisi..’ dedi..

Orada, 250-300 kiþilik dolu bir salonda, tahsil seviyesi ve ekonomik güçleri itibariyle sanýrým hepsi de ülke ortalamasý üstü F.G. 1,5-2 saat kadar konuþtu.. Bazan hüngür-hüngür bile aðladýðý oldu; bazan baðýrdý, sesini yükseltti- alçalttý.. Bazan elindeki kitabý havaya kaldýrýp önündeki masaya çarparcasýna býraktý, vs.. Tabiî hâli mi öyleydi, yoksa teatral bir takým davranýþlarý özellikle mi sergiliyordu, bilmem.

Proðramdan çýktýðýmýzda Kadir Bey, ‘Nasýl buldun?’ dedi, ‘Bana hitab etmedi âbi, sözleri bana fazla bir þey anlatmadý..’ dedim. O ise, ona o zamanlar çok umut baðlamýþtý. Ama sonralarý, n’olduysa, onu ‘papaz’ diye niteleyecek noktalara vardý; hâtýrâtýnda, eski bir m.vekiline dayandýrarak, onun ‘MÝT ajaný’ olduðunu ve hattâ, Manisa Akýl Hastahanesi’nde tedavi gördüðü gibi konularý da yazdý..

***

Bir projeden ziyade, faydalanmaya veya

kullanýlmaya elveriþli bulunmak..

Bu geçmiþi þunun hatýrlatýyorum ki, þahsen, onun, uzun- uzadiye, 40-50 yýldýr öncelerden beri özene-bezene ve özel olarak yetiþtirilen bir kiþi olduðu ve bir proje sonunda özel olarak ortaya çýkarýldýðý kanaatinde deðilim.

Bununla, ‘Emperial-þeytanî güçler uzun vâdeli planlar yapmaz..’ demek istediðim sanýlmasýn. Ama, bu hadisede, taa baþtan beri bir proje vardý diye düþünmüyorum.

Belki, emperial odaklar tarafýndan faydalanýlmaya veya kullanýlmaya elveriþli tip, topluluk veya hareketlerden niceleri gibi, o da çok sonralarý keþfedilmiþtir.

***

Özellikle de, ‘kapitalist emperyalizm dünyasý’ ile ‘komünist emperyalizm dünyasý’ arasýndaki ‘Soðuk Savaþ’ýn artýk Sovyet Komünist Ýmparatorluðu’nu çökme noktasýna getirdiði 1980-90 arasýný düþünelim..

Ondan öncesinde, F.G. sýradan bir vaaz hocasý idi.. Ýzmir’de Kemeraltý’ndaki vaazlarý da daha çok, sýnýrlý ve genelde hayattan fazla beklentisi kalmamýþ emeklileri veya yaþlýlarý kendisine cezbediyordu.

O da, o zamanlar cemaatine, kendisinde gizli manevî güçler olduðu intibaý uyandýracak hikayeler anlatýyordu. Kendisini hem dolaylý þekilde yüceltiyor, hem de çok mütevâzî bir görüntü vermeye çalýþtýðý anlaþýlýyordu.

***

Kutsamaya yardýmcý muammalaþtýrma ameliyeleri..

Ama, 1985-90’larda kendi ‘Küçük Dünya’sýndan aktardýðý notlarýný toplayan bir kitapçýk bile, onun aslýnda emsali olan vaaz hocalarýna nisbetle daha derin kültürü olduðu havasýný uyandýrýyordu, cemaatte.. Ama, bunlar çok basit ve iddialý konulardý.

Meselâ, Anadolu’da þehirlerarasý bir yolculukta otomobille giderken, bir selin ortasýnda kalýp arabanýn motorunun stop ettiðini, sel tarafýndan sürüklenen kocaman bir tomruðun üstlerine doðru gelmekte olduðunu gördüklerini ve amma, son anda o tomruðun bir yere takýldýðýný, kendi arabalarýnýn içine de hiç su girmeden ve sel çekildikten sonra çýktýklarýný anlatmasýnda dolaylý bir keramet havasý sezdirmekte olduðu düþünülüyordu.

Ya da, ‘Rüyasýnda Türkiye’den üç kiþi olarak Hacc’a gittiklerini, Hz. Peygamber’in çadýrýna yaklaþýrken, çadýrýn kapýsýnda Hz. Hadice validemizin içeriye, ‘Ya Resulullah, bu gelenlerden memnun musun?diye seslendiðini, içeriden de mübareðin,Olmaz olur muyum, olmaz olur muyum!. Hele birisinden.. Hele birisinden!..’ diye yükselen sesini duyduðu’na dair anlattýklarý.. O 3 kiþiden ‘hele birisi’nin kim olduðu artýk muhatabýn tahayyül gücüne havale ediliyordu.

***

Kezâ, babasý, diðer çocuklarý yanýnda sigara içermiþ, ama, kendi yanýnda hayýr! Yani, bu oðlunun manevî mertebesinden babasý haberdarmýþ havasý..

Ya da, babasýnýn aðýr hasta olduðunu haber alýnca ziyaret için Ýzmir’den kalkýp Erzurum’a gittiðini, ama, babasýnýn kendisine, ‘Burada bekleme, burada sana bakan iki göz var, orada bekleyen binlerce göz..’ dediði için geri döndüðünü ve Ýzmir’e vardýðýnda babasýnýn vefat haberini aldýðýný söylemesi..

Ya da, Hacc mekânlarýnda bir çöplüðün yanýndan geçerken , uzaklardan beri hissettikleri aðýr kokunun, kendileri oradan geçerken kaybolduðu ve sineklerin bile ortalýktan çekildiði gibi ifadeler..

Nitekim, niceleri, bu anlatýlanlara, ‘klinik bir vak’a..’ veya ‘hallucination’ demekten kendilerini alamýyorlardý..

(Bu konuya yarýn da devam edelim, inþaallah..)