Fidan niçin hedefte?

Ýstihbarat dünyasýnýn karmaþýk yapýsýný besleyen pek çok unsur vardýr. Ama bu algýyý ören asýl baþlýk ‘gizem’dir. Göremediðimiz, görmemize izin verilmeyen ya da istendiði kadar görmemizin dayatýldýðý bir dünyadýr bu.

Ancak ‘gizem’in koruyucu ve çekici tarafý, istihbaratýn temel unsuru olan ‘akýl’la beslenmeyince bir anda ortadan kalkar. Artýk sýradan, dikkate alýnmayan ya da küçümsenen bir faaliyet vardýr ortada.

Türkiye’de istihbaratla ilgili her tartýþma ve neredeyse her deðerlendirme, yakýn bir tarihe kadar bu faaliyetin akýldan çok ‘güdüm’le gerçekleþtiði yönündeydi. Ýsimler üzerinden þekillenen bazý efsaneler olsa da, kurumsal düzeyde bir baþarýdan söz etmenin kolay olmadýðý dönemler. Mahir Kaynak’ýn ifadesiyle aklýn deðil, eþ dost ahbap iliþkilerinin egemen olduðu yahut siyasi iktidarýn tüm zaaflarýný yansýtan bir istihbarat dünyasý ve onun etrafýnda þekillenen güvensizlik.

Bugün bambaþka bir yerdeyiz. Sadece güncel tartýþma üzerinden deðil, Türkiye’nin son yýllarda ortaya koyduðu iddialar ve bunlar üzerinden yaptýðý hamlelerle yeni bir dünyanýn eþiðinde olduðumuzu söyleyebiliriz. ‘Eþiðinde’ sözcüðünü özelikle kullandým. Abartmayalým, ama nereye doðru gittiðimizi de doðru anlayalým.

Bu satýrlarý ‘Hakan Fidan neden hedef haline geldi’ sorusunun cevabýný aramak için yazmýyorum. MÝT Müsteþarý olarak Fidan elbette hedef haline getirilmek istenmektedir. Elbette bu durumun Fidan’ýn þahsýyla, duruþuyla, gösterdiði performansla ve kuruma/istihbarat dünyasýna getirdiði yeni solukla ilgisi vardýr. Ancak bundan öte hedef alýnan Türkiye’dir, onun iddialarýdýr, dünyaya bakýþýdýr, bozduðu hesaplardýr, kurduðu dengelerdir; özetle ‘oyun’da var olmasýdýr.

Ucuz, her tarafý dökülen iddialarla Hakan Fidan’a saldýranlar, kuþkunuz olmasýn ki ne yaptýklarýnýn ve ne söylediklerinin sonuna kadar farkýndalar. Hatta onlarýn bu saldýrýsýnýn, kendi ‘oyun’larýnýn anlamlý bir parçasý olduðunu da söyleyebilirim. Bu söylediðimdeki çeliþkinin kesinlikle farkýndayým. Yani ortada hem saçma sapan iddialar olacak, hem de bunu sahneye koyanlar ne yaptýklarýnýn farkýnda olacaklar. Aynen öyle. Sahadaki tetikçilere, ne yaptýklarýnýn farkýnda olamayacak kuklalara deðil, istihbarat dünyasýnýn pek sevdiði ifadeyle ‘kuklacýya bakmak’ esas olan. 

Kuklacýnýn sorunu da o kadar karmaþýk deðil. Oyunu yazmak, sahneyi düzenlemek, kuklalarý istediði gibi biçimlendirmek, dahasý seyirciyi elinde tutmak varken, durumun kontrolden çýkmasýný kabullenmesi elbette mümkün deðil.

Türkiye’nin yeni inþa edilen ‘devlet aklý’ sadece siyaset ve siyasetçiler eliyle deðil, karar vericilik anlamýnda tüm kritik kurum ve aktörler üzerinden gerçekleþiyor. Bu yeni ‘akýl’, geçmiþi yok sayýp bir kenara býrakmýyor; aksine daha doðru, derin ve dinamik bir geçmiþ tanýmý üzerinden geleceði okumaya çalýþýyor. Ama Soðuk Savaþ dönemi ve benzeri kalýplarýn zihin dünyamýza, kurumlara ve aktörlere dayattýðý algýlarý bir kenara atmaktan da çekinmiyor.

Hakan Fidan’la ilgili her tartýþma, ayný zamanda bu cesareti bir parça olsun kýrmaya, en azýndan ‘öngörme’ye yönelik hamleler olarak görülmeli. Yeni Türkiye’yi anlamaya çalýþanlarýn sýkça Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan üzerinden ifade ettikleri ‘öngörülemezlik’, kelimenin tam anlamýyla dünyanýn kuklacýlarýný ürküten en önemli geliþme.

Bir kere ‘dünya beþten büyüktür’ dedi Türkiye. Uluslararasý sistemin dayatmalarýna boyun eðen deðil, kendi tezini ortaya koyan cesaretiyle sahnede. Ýçeride ve dýþarýda tüm sabote çabalarýna raðmen neredeyse otuz yýldýr baðrýnda hançer gibi taþýdýðý bir sorunu, son derece akýllý bir ‘müzakere’ süreciyle lehine çeviriyor.

Eh, bunu gerçekleþtiren temel aktörlere birilerinin teþekkür etmesini beklemiyoruz herhalde.