Filistin devletine nasýl varýrýz?

Filistin’in Birleþmiþ Milletler’de gözlemci devlet statüsü kazanmasý, elbette çok olumlu bir geliþme. Filistinlilerin sevincini paylaþýyor, bu önemli kazanýmlarýndan ötürü kendilerini tebrik ediyorum.

Ancak bu siyasi adýmýn fiiliyattaki etkisi sýnýrlý olacak. Filistin halký moral takviyesi bulacak ve uluslararasý platformlarda bazý yeni avantajlar kazanacaklar. (Ýsrail’i Uluslararasý Adalet Divaný’na þikayet edebilmek gibi.) Ama baðýmsýz bir Filistin devletinin hemen ufukta gözüktüðünü düþünürsek yanýlmýþ oluruz.

Yanýlmýþ oluruz, çünkü ortada acý bir gerçek var: Bir Filistin Devleti, ancak Ýsrail’in buna razý olmaya zorlanmasýyla mümkün. Çünkü Ýsrail’in 1967 savaþý ile yarattýðý ve ýsrarla koruduðu bir fiili durum var: Ýþgal. Yani uluslararasý hukuka göre Filistin topraðý olan bir çok yerde (örneðin Doðu Kudüs’te) tankýyla tüfeðiyle oturuyor Ýsrail.

Bir baþka deyiþle, Ýsrail, hukuka deðil kaba kuvvete dayanýyor. Meþhur tabirle, “hakkuvvettedir” diyor, “kuvvet haktadýr” demek yerine.

Peki “kuvvet haktadýr”da ýsrar edenler, yani Filistin için adalet isteyenler ne yapmalý? Hangi yöntemle mücadele etmeli?

Silahlara veda

Bu soru yakýcý bir soru. Çünkü kimi Filistinlilerin davalarý uðruna seçtikleri yöntem, Ýsrail’in haksýzlýðýný perdeliyor, asýl Filistin’i zora düþüyor.

Bu yöntem, en genel tabirle, “silahlý mücadele”dir. Gazze’den Ýsrail’e atýlan füzelerdir örneðin.

Aslýnda burada iç içe geçmiþ bir kaç nüans var. Birincisi, Yahudi sivilleri kasten hedef alan saldýrýlarýn (örneðin Ýsrail þehirlerinde düzenlenen intihar bombalamalarýnýn) asla meþru görülemeyeceði. Bu gibi saldýrýlar, Ýslam hukukundaki geleneksel sivil-asker ayrýmýný göz ardý ettiði gibi, modern tabirle de “terörizm”e karþýlýk geliyor.

Buna mukabil, Filistinlilerin Ýsrail’in askeri hedeflerine saldýrmasýnýn meþruiyeti, bence tartýþma götürmez. Herhangi bir iþgal ordusu, tam da yaptýðý iþten ötürü, meþru askeri hedeftir. (Kurtuluþ Savaþý’nda Polatlý’ya kadar gelen Yunan ordusunun meþru askeri hedef olmasý gibi.)

Ancak üçüncü bir nüans daha var: Silahlý mücadelenin meþru olmasý demek, onun gerekli ve dahasý faydalý olmasýný garantilemiyor. Bir baþka deyiþle, silaha sarýlmaya hakkýnýz olsa bile, bundan geri durmanýz daha doðru ve akýllýca bir karar olabilir.

Filistinlilerin durumunun ise tam da böyle olduðunu düþünüyorum. Yani, silaha sarýlmalarý meþru olsa da, zararlý oluyor. Ýsrail’in kendilerinden yüzlerce kat daha güçlü olan silahlarýnýn Gazze’ye ölüm yaðdýrmasýndan baþka bir iþe yaramýyor.

Propaganda meselesi

Dolayýsýyla da bence Filistin davasýnýn tek çýkýþ yolu, barýþçýl yöntemlerdedir.

Bu barýþçýl yöntemler, Ýsrail ordusuna Gazze’ye yeniden saldýrma fýrsatý vermeyeceði gibi, Ýsrail devletini uluslararasý alanda giderek büyük bir zora sokacaktýr.

Çünkü Ýsrail iþgalinin altýndaki asýl niyet “toprak gaspý” olsa da, Ýsrail propagandasý bunu Batý kamuoyuna bir “savunma ihtiyacý” gibi satmaktadýr.

Söylenen özetle þudur:

Filistinliler iki devlet halinde bizle yanyana yaþamak deðil, bizi yok etmek istiyor. Eðer bir Filistin devletine izin verirsek, bu bize yönelik yeni saldýrýlarýn üssü olacak. Bakýn; Gazze’den çekildik, ama oradan hala füze yaðýyor üstümüze.

Eðer Filistinliler “sivil direniþ”te ýsrar ederek bu temel propaganda argümanýný Ýsrail’in elinden alýrlarsa, Ýsrail çok sýkýþýr. Apartheid rejimi sýrasýnda Güney Afrika Cumhuriyeti’nin düþtüðü duruma düþer. ABD’deki müthiþ lobi gücü de iflah etmez.

Soru, Filistin tarafýnýn Ýsrail’i bu noktaya getirecek siyasi aklý gösterip gösteremeyeceðidir ki, burada hepimize düþen sorumluluklar var.