Ýsrail hükümetinin Gazze sýnýrýndaki Filistinlilerin üzerine ateþ açmasý ve onlarca insaný öldürmesi, evrensel hukuka göre insanlýða karþý suç. Üstelik bu suç, baþka bir devletin sivil vatandaþlarýna yönelik bir saldýrý kapsamýnda ele alýnmayý da gerektirmiyor. Çünkü Ýsrail, Filistin’i ayrý bir devlet olarak görmediðinden Filistinlileri de ayrý bir ülke yurttaþý olarak tanýmlamýyor.
O zaman Ýsrail kendi egemenliði altýndakileri öldürüyor demektir. Ancak Ýsrail yönetimi meseleyi farklý bir fiili çerçeveye koyuyor. Bölgedeki topraklarýn hukuki sahibi Ýsrail, ama bu topraklarda yaþayan herkes Ýsrail yurttaþý deðil.
Bu durumda tüm Filistinliler “yok hükmünde” sayýlmýyorlar ise bir tür mülteci gibi görülüyorlar denebilir. Gazze mülteci kampý muamelesi gördüðüne göre, sýnýra gelenler kamptan kaçmak isteyenler olarak deðerlendiriliyor ve onlarý vurmak da, týpký hapisten kaçma eyleminde olduðu gibi normal ve meþru bulunuyor.
Eðer Filistinliler bir tür mülteci gibi görülüyorlarsa, nereden gelmiþ ve Ýsrail’e sýðýnmýþ olabilirler acaba? Baþka bilinen bir vatanlarý olmadýðýna göre, diðer bir gezegenden gelmiþ olmalýlar.
Ýsteyen istediðini yapabilir mi?
Ýsrail’in Filistinlileri hukuken nasýl tanýmladýðý açýk olmadýðýndan, insancýl hukukun neresinden hareket edileceðinin önü kapatýlmýþ oluyor. Dolayýsýyla hukuki tanýmsýzlýk, hükümete hukuksuz hareket serbestisi saðlýyor.
Trump’a göre büyükelçiliðin Kudüs’e taþýnmasý, sorunun çözümünü hýzlandýrýcý bir etkiye sahip. Zira Ýsrail’in devlet kurumlarý zaten Kudüs’te ve kendileri için burasý baþkent. Her devlet kendi baþkentini seçmekte de özgür. Eðer bölgede Filistin diye bir yer olmasaydý ve Ýsrail de iþgal ettiði bir yerde baþkent kurmaya kalkmasaydý, Trump haklý olabilirdi.
Yapmaz ama Putin Kýrým’ý iþgal ve ilhak ettikten sonra baþkentini Simferopol’a taþýsaydý, ABD de büyükelçiliðini oraya götürmek zorunda mý kalacaktý? Eðer ilhaký onaylýyor ise taþýrdý, onaylamýyor ise taþýmazdý. Dolayýsýyla her devlet baþkentini seçebilir, bu devlet egemenliðini esas alan mevzuata uygun. Ancak baþkalarýnýn bunu onaylamasý siyasi bir tercihtir; hukuki deðil.
Ortalýk kan gölüne döndükten sonra, Trump’ýn “ABD barýþtan yana” demesi ise meselenin baþka hukuki yönlerine iþaret ediyor. O da, Kudüs’ün Doðu ve Batý olarak ikiye bölünmesiyle Filistin’in de bir baþkent sahibi olacaðýný ima etmesi.
Yeni bir platform
Hukuken mümkün, ancak konu Kudüs olduðunda BM nezdindeki tüm anlaþmalarýn imha edilip yerine yenilerinin yapýlmasý gerekir. Ayrýca, güç dengelerinin yeni bir “barýþ planý”ný ele almayý gerektirecek kývama ulaþmasý beklenir. Dolayýsýyla ABD sorunu büyütürken yeni güç dengelerinin ve yeni bir mevzuatýn oluþmasýný da zorlamýþ oluyor.
Filistin’e dair sorunlarýn uluslararasý hukukla çözülmesi artýk mümkün gözükmüyor, zira yeterince ihlal edildi ve fiili durumlar yaratýldý. Hal böyle olunca, konularýn yeniden uluslararasý düzeyde ve farklý parametrelerle ele alýnmasý gerekir.
Nasýl ki Ýran nükleer görüþmelerinde 5+1 diye bir platform kurulmuþtu, nasýl ki Suriye sorunu için Astana süreci diye bir süreç baþlatýlmýþtý, artýk çözüm adresi olarak BM, Arap Dünyasý ya da Ýslam Dünyasý gibi yerlerin gösterilmesinden vazgeçilmesi gerekir. BM karar alacak, maðduriyetleri giderecek, barýþý tesis edecek durumda deðil. Ýslam ya da Arap dünyasý diye de bir dünya yok. Dolayýsýyla benzer tepkiler veren ve yeni barýþ projeleri geliþtiren devletlerin bir platform oluþturup Filistin konusunda yeni bir giriþim baþlatmalarýný düþünmenin tam zamaný.