Film bir maç, sinemalar stadyum

Aydın Bulut, izleyiciyi Beşiktaş semti ve kulübü fonunda kurduğu, adalet ve aşk uğruna bir mücadele verilen oyuna davet ediyor.

Bülent Ortaçgil’in Benimle Oynar mısın?  adlı şarkısını ezbere bilmeyen, severek söylemeyen yoktur herhalde. Aydın Bulut’un Beşiktaş’ı semt ve kulüp olarak arka plana yerleştirdiği yeni filmi şarkıyı ve adını ödünç alıp bir oyun kuruyor. Bu oyun seksenli yıllardan bu yana sinemadan çok televizyona kayan bir drama geleneğinin devamını oluşturuyor. Anlattığı öykü günümüz gerçekliğine fonda değinmekle birlikte Yeşilçam nostaljisiyle harmanlanmış ve bir televizyon dizisi estetiğiyle gerçekleştirilmiş... Ortaçgil’e dönecek olursak Susulsam kusur olsam/ Ağızdaki küfür olsam/ Doğuştan esir olsam/ Yine de oynar mısın benimle?  diye soruyor...

Oynarım diyenler, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün (BJK) kurulduğu semtin sakinleri ve kulübün futbol takımının taraftarları... Onların kulüpte yönetici olup Beşiktaş’ın dokusunu bozan bir rantçılığınlığı peşine düşenlerle yaptığı maç da filmin konusu. Son yılların moda taraftar filmlerinden daha sinematik bir yaklaşımı var...

BJK’nin siyasi tavır almasıyla ünlü taraftar grubu Çarşı’ya dair bir film olduğu söylentileri dolaşıyor Benimle Oynar mısın?  filmi etrafında. Gerçekten de filmin bir iki sahnesinde Çarşı’nın toplumsal eylemlerinden kesitler yer alıyor. Ancak senaryosu çok daha erken bir tarihte yazılan ve çekimleri de Çarşı’nın etkin olduğu Gezi Parkı protestolarından önce tamamlanan Benimle Oynar mısın? esasında fiziki mekan olarak Beşiktaş çarşısında çalışıp orada yaşayanlara odaklı bir film. Daha kadim bir Beşiktaşlılık temelinde yükseliyor. Gerçekliği de bulunan ama Yeşilçam filmlerinde romantize edilen İstanbul mahalle hayatına ve ahlak anlayışına göre kotarılmış bir kişisel adalet mücadelesini merkeze alıyor.

Bu mücadelede birbirine paralel olarak gelişen iki öykü kesişiyor: Kendisini kandırıp hamile bırakan evli patronu Fatih’e saldırdığı için sekiz yıl hapis yatan, çocuğu yetimhaneye verilen Sibel, cezaevinden tahliye olup, büyüdüğü semt Beşiktaş’ta, çoktan ölmüş olan ebeveynlerinin evine dönüyor. Kızını yanına almak için hayatını baştan kurmaya çalışıyor. Ona sahip çıkan Beşiktaş esnafı aile dostunun fanatik Beşiktaşlı oğlu Muzo’nun işlettiği futbol sahasının üzerine iş ve alışveriş merkezi dikmek isteyen BJK yöneticisi ise Fatih’ten başkası değil! Muzo gençliğinden beri hiç erişemeyeceğini düşündüğü Sibel’e aşık olunca, saha kurtarma ile Sibel’i Fatih’in tehditlerinden kurtarma planları birleşiyor...

İYİLER KÖTÜLERE HER DAİM KAZANIR MI?

Öykü iskelet haliyle epeyi naif olduğu ve birçok klişeyi kullandığı için senaristler Aydın Bulut ve Eyşan Özhim, fantastik öğeleri ve gündemdeki sorunları devreye sokarak filme renk katmaya çabalamış. Filmin özünde parası ve gücü sayesinde insanların hayatlarıyla oynayabileceğini sananlara karşı sıradan insanların dayanışmasını kutsallaştıran, iyilerin kötülere karşı her daim zafer kazanacağına dair romantik bir inanç yatıyor. Ama bu inanca izleyiciyi ortak edecek ustalıkta bir film değil.

Görüntü yönetiminde sinema tadı vermeyen bir televizyon estetiği, sanat yönetimindeki özensizlik (belki de talihsizlik), bazı yardımcı oyuncuların adeta başka bir filmde oynar gibi abartılı performansları misali bazı belirgin sorunların yanı sıra filmdeki asıl eksiklik, bence, mizah. Ken Loach’un Looking for Eric/ Hayata Çalım At’ında bireysel bir krizi toplumcu fon eşliğinde aktarırken doruğa ulaştığı mizahtan yeterince yararlanılması örnek alınsaydı keşke. Üstelik filmin fantastik öğesi cömertçe mizah malzemesi sunabilecek olan Neyzen Tevfik!  Bu filmde onun Rubai’si tadında olsaydı keşke: Sanma ciddiyet ile sarf ederim sanatımı/ Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir/ Bezm i meyde sufehanın saza meftun oluşu/ Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir...

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen:  Aydın Bulut

Senaryo: Aydın Bulut, Eyşan Özhim

Görüntü: Zekeriya Kurtuluş

Müzik: Mazlum Çimen

Oyuncular: Eyşan Özhim, Ertan Saban, Uğur Polat, Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Altan Erkekli, Rıza Sönmez, Rüzgar Boyle, Ünal Silver, Ahmet Saraçoğlu, Selim Erdoğan, Ali İl