Finans oligarþisinin hortumunu kesince ne olur?

Bilirsiniz Clinton ve ekibi 1992 seçimlerine ‘Önce ekonomi aptal!’ (It’s the economy, stupid!) sloganý ile hazýrlanmýþtý. Bu deyiþ, Baba Bush’un neoliberal, daraltýcý, savaþ yanlýsý politikalarýna tepki olduðu gibi, ekonominin yani ‘iþin’ ve ‘aþýn’ nihai olarak siyasette belirleyici olduðunu da anlatan bir strateji idi ayný zamanda. Þimdi artýk bu deyiþ, çok sýk tekrar edilen, tarihi bir cümle oldu. Þunu da söyleyebiliriz; siyaset ekonominin yoðunlaþmýþ halidir. Birçok siyasi olay ve geliþmenin arkasýnda mutlaka bir ekonomik geliþme, karar vardýr. Þimdi Türkiye’de þu üç gündür olan bitene baktýðýmýz zaman, (Taksim’de Gezi Parký’nda baþlayan olaylarý basit bir çevre protestosu olarak göremeyeceðimize göre...) bütün bu geliþmelerin arkasýnda nasýl bir ekonomik neden var sorusunu sormamýz gerekiyor. Bu olaylar, örneðin son 5 yýlda genç iþsizliðin yüzde 50’lere çýktýðý Ýspanya gibi bir ülkede olmuyor ya da Yunanistan gibi AB troykasýnýn bütün kazanýlmýþ haklara göz diktiði, emekli maaþlarýnýn bile týrpanlandýðý kriz kurbaný bir ülkede olmuyor. Türkiye’de tabii ki gelir daðýlýmýnýn ve buna baðlý ekonomik çarpýklýðýn mutlak olarak iyi olduðunu kimse söyleyemez ancak, göreli bir iyileþmeyi -hem yýllara göre hem de AB’ye göre- kimse inkâr edemez. Hatta son on yýlda orta sýnýfýn halinin hiç de yabana atýlmayacak oranda iyileþtiðini söyleyebiliriz. O zaman, özellikle gençlerin ve orta sýnýfa mensup kesimlerin yoðun olarak katýldýðý bu eylemleri, ekonomik olarak, nasýl açýklayabiliriz, hangi ekonomik nedenlere baðlayabiliriz.  Biliyorsunuz, Arap Baharý dediðimiz eylemlerin ve buna baðlý deðiþimlerin baþladýðý dönemde, baþta Tunus olmak üzere, birçok ülkede diktatörlük rejimlerinin siyasi baskýsý dýþýnda ama tabii buna baðlý olarak, çok ciddi bir gelir daðýlýmý bozulmasý, iþsizlik ve temel gýda maddelerinde hýzlý fiyat yükseliþleri vardý. Böyle olunca bu kalkýþmalar, kendiliðinden halk hareketleri olarak geliþti ve rejimlerin de hýzla seçimlere gidecek demokrasi esnekliklerinin olmamasý sonucu rejimler yýkýldý ve hala bu süreç devam ediyor.

Arap Baharý öyle mi?

Þimdi, aklý baþýnda hiç kimse, bu iki olgunun da Türkiye için geçerli olduðunu söyleyemez. Yani, Türkiye’de sosyal medya gücünü elinde tutan, kendiliðinden örgütlenme yeteneði olan orta sýnýflarýn AK Parti dönemlerinde, ekonomik durumlarý gerilememiþ, iyileþmiþtir. Öte yandan, Türkiye’de zaten 2014 seçim yýlý. Yani toplumsal tepkileri Türkiye, tolere edecek demokratik mekanizmalara -eksik de olsa- sahip. Burada sistemin göreli esnekliði var. O zaman ‘iþin’ ekonomik nedenlerini baþka bir boyutta aramamýz gerekiyor. Ýlk önce þunu söylemek istiyorum, bu satýrlarýn yazarý, Taksim’in ortasýna AVM yapýlmasýna karþý olduðu gibi, Dolmabahçe Sarayý’nýn bahçesine stadyum, Gökkafes, otel yapýlmasýna, Yýldýz Sarayý’nýn bahçesine izinsiz -gecekondu- otel dikilmesine karþý olan ve bunlarla mücadele etmiþ birisi. Orada þehri, tarihi ve yeþili savunmak kadar meþru bir þey olmadýðý gibi, polisin buraya yaptýðý müdahale de yanlýþtýr. Ancak bu kalkýþmanýn gerekçesi -ekonomik ve siyasi olarak- ne yazýk ki bu deðildir.

En büyük darbe!

Þimdi Türkiye’de son bir haftadýr olan ekonomik geliþmelere bakalým, sonra ondan öncesine de geleceðiz. Bu hafta TCMB çok önemli bir karar aldý. Bankalarýn Kredili Mevduat Hesaplarý (KMH) faizine ciddi bir sýnýrlama getirdi. Burada haksýz ve fahiþ faiz oraný tavanýný yüzde 2.2 olarak belirledi. Bankalar, bu hesaplara aylýk yüzde 5’e kadar çýkan faizler uyguluyordu. Ýnanýn bu Cumhuriyet tarihinde finans oligarþisine vurulmuþ en büyük darbelerden birisidir. KMH’larý liderliðini -bir kamu bankasýný dýþarýda tutarsak- Ýþ Bankasý yüzde 20 ile elinde bulunduruyordu. Bakýn Türkiye’de finans oligarþisinin hortumunu kestiðiniz zaman ya da objektif koþullar gereði, finans oligarþisi gerilediði zaman, rejim önce sallanýr, sonra deðiþir. Tabii darbe ile... 1960, 1971, 1980 ve 28 Þubat 1997... Hep böyle olmuþtur. Çok yazdým ama yine yazayým; 28 Þubat’ýn en ciddi ekonomik nedeni, Erbakan’ýn faizleri hýzla düþürecek -çünkü kamu borçlanma gereði de aþaðýya geliyordu- havuz sistemi idi. Bu sistem, kamu iktisadi teþebbüslerinin (KÝT) hesaplarýný bir kamu bankasýnda topluyor ve KÝT’ler yine, ihtiyaçlarý olduðu zaman, bu ortak havuz hesabýndan düþük faizle borçlanabiliyorlardý. Bu faizleri hýzla aþaðýya çekecek bir uygulama olduðu gibi, finans oligarþisinin faiz hortumunu kesiyordu. Sonuçta 28 Þubat oldu ve bunun gibi birçok hortum yeniden -askerle- tesis edildi.

Reyhanlý, sermaye çýkýþý ve Taksim...

Tam da þimdi, aynen 28 Þubat öncesinde olduðu gibi, Türkiye’nin, faizleri daha da aþaðýya çekecek yeni bir ekonomi politikasýna, ilk defa TCMB’nin de desteði ile girdiðini görüyoruz. Burada Baþbakan’ýn ve Numan Kurtulmuþ’un belirleyiciliði artýyor. Ekonomi ve Sanayi Bakanlýklarý’nýn haklý olduðu belirginleþiyor ve (Yani Zafer Çaðlayan ve Nihat Ergün’ün söyledikleri) sürece damgasýný vuruyor. Son 15 gündür, malum çevreler, geliþmekte olan ülkelerden sermaye çýkýþýný da fýrsat bilip, Türkiye’den hýzlý sermaye çýkýþýný da tezgâhladýlar. Bunu hep yapmýþlardýr. Böylece faizleri ve kuru yukarý çekmeyi baþarýp, TCMB’nin daha fazla faiz indirmesinin önüne geçmeye çalýþtýlar. Tabii ki bunun dýþýnda, bu köþede hep yazýldý, Türkiye’nin sanayide Almanya ile rekabeti ve uzak pazarlarda kapýþmasý, enerji hatlarýný, özellikle Güney Gaz Koridoru ile çeþitlendirerek Rusya tekelini kýrmasý, Irak ve savaþ sonrasý Suriye’de belirleyiciliðinin artmasý bizim finans oligarþisinin dýþ ortaklarýnýn hiç istemediði þeyler... Ýnanýn CHP’yi Reyhanlý katliamýna kadar bunun için cepheye sürdüler, þimdi de bir iç kalkýþma ve sonucunda yine post-’modern’ bir darbe için son kozlarýný oynuyorlar. Ýþte budur, olan bitenin arkasýndaki temel ekonomi... Neymiþ; It’s the economy stupid(s)!