Fırat Kalkanı’nda artık hayat normal

Türkiye’nin ÖSO ile birlikte terörden temizlediği Fırat Kalkanı bölgesinde hayat normale dönüyor. Trafikteki araçlar, cadde kenarındaki dükkanlar, dükkan önünde laflayan esnaflar, vitrinler, evinin önünü süpüren kadınlar “oh be, günlük hayat rutinleri ne de güzelmiş” dedirtiyor. Her yerde karşımıza çıkan Türkçe ve Arapça yazılı “Kardeşlik Sınır Tanımaz” yazısı ise huzurun kaynağını haber veriyor.

 

Fırat Kalkanı bölgesinden selam getirdik

Günübirlik de olsa, savaş ortamına doğmuş ve korkudan, kandan, savaştan başka şey görmemiş çocukların yüzünü güldürmeye, güldüklerini görmeye gitmeye değerdi. Biz de öyle yaptık. Geçen Çarşamba günü sabahın erken saatlerinde küçük bir gazeteci grubu olarak düştük yollara. İstanbul’dan Gaziantep’e, oradan Kilis’e ve oradan da Öncüpınar Sınır Kapısından geçerek Fırat Kalkanı bölgesine doğru… Sınırın hemen öte yanına kurulu Babüsselam kampından başlayarak Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolündeki sahanın son sınırına, El Bab’a bağlı Bizaa kasabasına kadar vardık. Amacımız Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin İHH ve bazı belediyelerin desteğiyle 16-30 Eylül tarihleri arasında düzenlediği, adı da fikri de icrası da harika olan “Sınırsız Şenlik”i takip etmekti. Ama haber kaygısının çok ötesinde bir motivasyonla oradayız hepimiz. Onların yanında olduğumuzu bildirmek, hissettirmek istiyoruz Suriyeli kardeşlerimize, çocuklarımıza. Hem kendi adımıza, hem bir ferdi olmaktan ancak şeref duyulacak olan Türkiye’nin adına. Ama ne hacet! Kimle konuşsak “biliyoruz” diyor ve Türkiye’ye kalbi selam gönderiyorlar.

Sınırdan geçerken aklımızda narin bedenleri enkaz altında toza, kana bulanan çocuklar vardı. Canlarına kah Esed’in, Rusya’nın, İran’ın, kah PKK yahut DEAŞ marifetiyle ABD’nin kast ettiği masumların çığlıkları kulaklarımızdaydı. Sınırın hemen bitişiğindeki Babüsselam’a selam verip geçtikten sonra boğazımızda bir yumruyla vardık Azez’deki Siccu Kampına. 

Azez Türkiye sınırına 8 kilometre kadar yakın ve 2013’ten beri muhaliflerin kontrolünde. Savaşın fiziki izlerine ilçede pek rastlanmıyor ancak, hem sınıra yakın hem ÖSO kontrolünde olmanın bir sonucu olarak normal nüfusunun iki katı Suriyeliyi misafir ediyor Azez. 180 bin Suriyeli sığınmış Azez’e. Türkiye içindeki kamplarda kalan Suriyeli sayısı 300 bin iken Fırat Kalkanı bölgesindeki kampların nüfusu 250 bin. Bölgedeki konteynır kamplarda ve “dağınık kamp” diye tanımlanan ve zeytin ağaçlarının altına, yol kenarlarına, ilçe merkezinin etrafına kondurulmuş yapılarda kalıyor insanlar.

Fırat Kalkanının yapıldığı Azez, Elbab ve Cerablus ilçeleri Halep’e bağlı ve Suriye içinde en fazla göç alan yerler. Zeytindalı Harekatı bölgesi Afrin ve çevresi de öyle. Sadece bu üç ilçede nüfus bir milyonu aşmış durumda.

Savaş patlayınca acil ihtiyaç olarak -hatırlanacağı üzere- çadır kentler kuruldu bölgeye. Ancak savaş uzayıp çadırlar yağmur ve güneş altında parçalanınca çadırdan konteynıra geçmek zaruret halini aldı. Savaşın başından itibaren bölgeye insani yardım getiren İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı (İHH), bölgede 6 kamp kurmuş. Bab’us-Selam, Siccu, Reyyan, Bab’un-Nur, Bab’ul-İman, Şemmarin ve Mukaveme kamplarında 86 bin Suriyeli kalıyor. Kamplarda anaokulları, ilkokullar, camiler, hatta Reyyan Kampı’na bitişik üniversite bile var. Siccu kampında ise enerji panelleriyle her konteynır ev kendi elektriğini kendisi üretiyor. Destek verilen fırınlarla birlikte Suriyeli mülteciler için İHH fırınlarında günlük olarak 750 bin ekmek, mutfaklarda 60 bin kişilik sıcak yemek pişirilip dağıtılıyor. 

Türkiye aslında Suriye’de insanlık adına büyük bir iyiliği her gün yeniden ve yeniden üretiyor. Bölgedeki kampları ve insani yardım faaliyetlerini AFAD koordine ediyor. 

 

YETİMLER GÜLERSE YÜZÜMÜZ GÜLER 

600 binden fazla çocuğun yetim kaldığı tahmin ediliyor Suriye’de. Bu bilginin ağırlığıyla vardığımız Siccu kampında yetim çocukların devam ettiği bir anaokulunu ziyaret ediyoruz. Her konteynır bir yaş grubuna ayrılmış. Kapıda terlikleri, içerde gülen yüzleri... 

Bazılarının donuk bakışları, asık yüzleri ise içlerindeki kuyunun derinliğini haber veriyor. Oradan çıkarmak gerek bu masumları. Kucağımıza alıyor, öpüp kokluyoruz. Ne zor şey bir çocuğu böyle görmek… 

Beraberimizde getirdiğimiz boya kalemlerini, oyun hamurlarını, diş macunu, diş fırçası, sabun ve şampuandan oluşan hijyen paketlerini dağıtıyoruz. Savaşa doğan ve acıdan, zorluktan, yokluktan başka şey görmeyen bu güzel çocuklar için dualar ederek ayrılıyoruz yanlarından. 

İman kampındaki okula vardığımızda çocukları derste buluyoruz. Kamplardaki okullarda Suriye müfredatı takip ediliyor. İHH’nın hazırladığı içi kitap ve defterlerle, renkli kalemler, guaj ve sulu boyalarla, resim defterleri ve cetvel gönye takımıyla dolu ağır çantaların dağıtılmasına yardım ediyoruz. Çocuklar mutlu, coşkulu, umutlu. Onları böyle görmek bizi de umutlu kılıyor. 

Bizaa kasabasında yapılacak “sınırsız şenlik”e varmak için Azez’den yola çıkıyoruz. İki saatten fazla sürüyor yolculuk. Yollar delik deşik. ÖSO askerlerinin beklediği kontrol noktalarından geçiyoruz sık sık. 

 

KARDEŞLİK SINIR TANIMAZ

Yol boyu yaşlı zeytin ağaçlarının ışıltısı gözümüzü alıyor. Ağaçların altındaki barakamsı yapıların bölgeye farklı yerlerden gelen Suriyelilere ait olduğunu öğreniyoruz. 

DEAŞ’ın “kıyamet savaşı”na sahne olacağını iddia ettiği Dabık Ovasının ortasından geçiyoruz. Kıyamet başlamıyor, hayat yeniden yeşeriyor burada. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu’yla beraber DEAŞ’tan alıp teröristlerden ve mayınlardan başarıyla temizlediği Dabık Ovasının bereketli toprakları domates, fasulye, mısır, balkabağı tarlalarıyla yemyeşil. Sulama sistemi kurulmuş, gürül gürül suya doymuş topraklar. Harran Ovasından, Birecik Ovasından, Antep Ovasından farksız. 

Bazı evlerin ve yapıların duvarlarındaki kurşun delikleri yaşananların dehşetini hatırlatsa da Azez gibi Elbab merkezi de capcanlı. Konut inşaatları başlamış, site inşaatı bile gördük. Bir kadını evinin önünü süpürürken görmek ise çok mutlu etti hepimizi. 

Obje heykelleriyle sabitlenmiş kavşakların etrafı motosiklet ve araç trafiğiyle epey hareketli. Tozlu ve engebeli yollardan geçip sağa sola gidenler, cadde kenarındaki mütevazi ya da gösterişli dükkanlar, dükkan önünde laflayan esnaflar, dükkanların vitrinleri, duvarlardaki afişler “oh be, günlük hayatın rutinleri ne de güzelmiş” dedirtiyor insana. Türkçe ve Arapça yazılı “Kardeşlik Sınır Tanımaz” yazısı ise her yerde.

 

YEDİ YILDIR SÜREN YIKIMIN ACISI 

Yedi yılı aşan Suriye iç savaşında hayatını kaybedenler, vücudunun bir ya da birkaç uzvunu kaybedenler, evini yurdunu düzenini kaybedenler şüphesiz bu büyük insanlık trajedisinin bilinmeyen ama bir şekilde “sayılan” gizli özneleriydi. Birer rakam olarak geçtiler istatistiklere. Sahip olamadan yitirenler, neyin eksik olduğunu bilmeden yoksunluk yaşayanlar ise her yerde olduğu gibi Suriye’de de çocuklardı. Babalarını, annelerini, kardeşlerini kaybettiler. Yedi yaşın altındakiler evlerinde doğmadı. Yüksek ihtimal, bir hastanede de doğmadı. Bilinen anlamıyla bir evleri de olmadı. Çadırda ya da bir konteynırda doğdular, mülteci kamplarında büyüyorlar. 

 

Sınırsız Şenlik: Bir heybe dolusu tarifsiz mutluluk

Türkiye sayesinde DAEŞ’ten temizlenen Fırat Kalkanı Bölgesi’nde de okul çağında 350 bini aşkın çocuk bulunuyor. İşte o çocukların üzerinden savaşın izlerini silmek, yüzlerini birkaç saatliğine de olsa güldürmek ve hayata tutunmalarına yardımcı olmak için harekete geçmiş Uluslararası Mülteci Hakları Derneği. Bab, Azez, Mare, Burakatı, Dabık, Soran, Çobanbey ve Kilis Öncüpınar’daki mülteci kamplarında 15 gün boyunca oyunlar, filmler, gösteriler, yarışmalar yaptılar. Üniversiteli gönüllüler, Suriyeli çocuklarla Türkiye arasında gözümüzün önünde gönül köprüleri kurdular. 

Takip ettiğimiz şenliğin yapıldığı Bizaa kasabası Fırat Kalkanıyla DAEŞ’ten temizlenen bölgenin son noktasıydı. Biraz ötesi rejim güçlerinin kontrolündeydi. Elden geçirilen okula Afrin Şehidi Binbaşı Bülent Albayrak’ın adı verilmiş. Bahçede binden fazla çocuk sağa sola koşturuyor. Aileler, aslında çoklukla anneler de gelmiş. Çocukların yüzlerinde eğlenceli figürlerle Türk bayrağı ve ÖSO’nun kullandığı yeni Suriye bayrağı çizilmiş. Sahnede ise bölgenin ağır şartlarını hafifletmeye çalışan gönüllü abiler var. Dans ediyor, şarkı söylüyor, çocukları eğlendiriyorlar. Her biri gönüllü olan üniversiteli ablalar ise bahçede koşuşturmaktalar. Suriyeli çocuklar için hep birlikte harika bir iş çıkarıyorlar. 

 

RAKAMLAR KORKUNÇ, TRAJEDi ÇOK BÜYÜK

15 Mart 2011’de bir grup öğrencinin okul duvarına rejim karşıtı slogan yazması ve rejiminin ölçüsüz şiddet kullanmasıyla başlayan iç savaşta gayri resmi rakamlara göre ölen sayısı 1 milyonu aştı. BM sağlıklı veriler alamadığı gerekçesiyle uzun süredir insani kayıplarla ilgili veri yayınlamıyor ancak 450 bin kişinin hayatını kaybettiği kanaati yaygın. Ayrıca savaş sebebiyle oluşan açlık, hastalık ve benzeri nedenlerle 70 bin kişi öldüğü kaydediliyor. 

BM’ye göre 22 milyon nüfuslu ülkede, yaşayanların 2/3’si evini terk etmek zorunda kaldı. BM Mülteci Örgütü’nün verilerine göre 5,6 milyon kişi bölge ülkelerine geçerek mülteci durumuna düşerken, 6,1 milyon kişi de ülke içinde yer değiştirdi. 120 binden fazla insan hapsedilirken en az 12 bin insan hapishanelerdeki işkencelerde hayatı kaybetti. Tahminen üç milyona yakın Suriyeli ise beden bütünlüğünü kaybetti, en az bir uzvunu kaybetmiş olarak, fiziki ve psikolojik zorluklarla baş etmeye çalışarak yaşıyor.

 

KONTEYNIR KENTTE BİR ÜNİVERSİTE 

Savaş boyu okullar bombalandı, milyonlarca öğrencinin eğitim hayatı yarıda kaldı. Binlerce eğitmen, öğretmen, akademisyen ise başka ülkelere gitti. Beyin göçünü önlemek ve Suriyeli gençleri geleceğe yine Suriye’de hazırlamak için 2015’te Azez’de, Reyyan Kampı’nın bitişiğinde Şam Üniversitesi’nin temellerini atıyor İHH. 2016 Eylül’ünde eğitime başlanıyor. Beş dönüm arazi üzerine kurulu Şam Üniversitesinde Mühendislik, Siyasi Bilimler, Hukuk ve İlahiyat, İşletme ve Ekonomi Fakülteleri bulunuyor ve eğitim alan öğrencilere yine Suriyeli akademisyenler ders veriyor. 

 

HAYAT NORMALLEŞİYOR, SURİYELİLER DÖNÜYOR

Bir türlü bitmeyen iç savaşta Türkiye Suriyeli kardeşlerine sadece insani ve diplomasi yardımında bulunmadı. Güvenlik, barınma ve yemek dışında, sağlık ve eğitim alanında da destek oldu, oluyor. Dört hastanenin açılışını yapacak yakın zamanda. Sanayi bölgesi inşa edilecek. Yıkılan zarar gören okullar ayağa kaldırılmış, eğitim başlamış. Çocuklara kırtasiye yardımı da yapılıyor. 

Hayat normalleştikçe Türkiye’deki Suriyeliler de geri dönüyorlar ülkelerine. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçenlerde verdiği rakama göre Fırat Kalkanı sonrasında iki yılda toplam 300 bin Suriyeli geri döndü ülkesine.

 

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...