Firavun kýssasý ters yüz olmuþ gibi...

Babamýn ani rahatsýzlýðý sebebiyle Salý günkü yazýmý gazeteye ulaþtýramadým. Hepinizden af dilerim. Anne- baba hastalýklarý, aniden bambaþka bir aleme ýþýnlýyor evlatlarý, bir tür zaman-mekan kýrýlmasý gibi, soyutluyor sizi akan hayattan, son 16 yýldýr hastaneler bizim de yurdumuz oldu sanki...

Acilde ambulanslar bazý kere kuyruklar oluþturuyor. Sedyeler art arda inerken, insan kendi derdini unutuyor, birer kovan gibi çalýþan þehir hastaneleri, 7/24 ýþýklarýný hiç söndürmüyor. Allah hem saðlýk çalýþanlarýmýza hem de hasta yakýnlarýna güç, kuvvet, dirayet, metanet bahþetsin, hastalarýmýza da acil þifalar...

Yazar olmasaymýþým, maharetli bir hastabakýcý olabilirmiþim, anne-babama hizmet ederken pek çok þey öðrendim, en çok da hasta refakatinin saðladýðý iþe odaklanma ve diðer dertlerden sýnýrlý bir süre için de olsa soyutlanma, insana baþka dünyalarýn da var olduðu gerçeðini öðretiyor. Yani hayat sadece internet aðlarý arasýnda, sadece sanal etkileþim yollarýnda yaþanmýyor. Kim ne derse desin, internet eriþimi hýzlandýkça, görüntü kalitesi arttýkça, interaktif haberleþme teknikleri çoðaldýkça, bizler hakiki hayattan uzaklaþýr olduk. En azýndan þunu söylemliyim; bu tekno-hayat, gerçek hayatla aramýza ciddi mesafeler koymaya baþladý.

Ýþte bu yüzden hep derim ki; hastaneler ve kabristanlar, belki sert bulacaksýnýz sözlerimi, hayatýn kýsalýðý kadar deðerini ve hakikatini de fýsýldayan mekanlardýr... Ýnsanýn aslen ne kadar nazik, ne kadar kýrýlgan bir yapýya sahip olduðunu, hatta iþ sahiplikten açýlýrsa, aslýnda hiçbir þeye de tam olarak sahip olmadýðýný, hasýlý kelam ölümlü oluþumuzu, gidici oluþumuzu, bu mekanlarda tadýyor yakýnen kiþi...

Tabii sadece kendi acýsýna odaklanamýyor insan hastanelerde, binbir acýnýn, hüznün, derdin hikayesiyle yoðrulmuþ o devasa þehir hastanelerinde, baþkasýnýn derdine de tanýk oluyorsunuz... Baþkasý, kimdir bu baþkasý? Ne felaketli bir kelime! Baþkasý... Yani sen olmayan herkes, yani akraban olmayan herkes, yani sana benzemeyen herkes...

Ýnsanlýðýn þahit olduðu tüm facialarýn altýndan, iþte o 'baþka'sýna layýk gördüklerimiz çýkýyor oysa.

Hastanede bile olsanýz, Ýsrail'deki Siyonistlerin Gazze'de, Han Yunus'ta iþledikleri insanlýk suçlarý, dökülen kan, baþý kopartýlmýþ veya ezilmiþ bebekler, sürünerek bombardýmandan kaçmaya çalýþan ihtiyarlar, terkedilen mahallelerden kaçýrýlan kediler, kuþlar, tavuklar... Her birisi birer kýyamet senaryosu gibi gelip geçiyor yüreðinizden... Sanki Firavun kýssasý ters yüz edilmiþ halde. Bu seferki firavunlar Ýsrailoðullarýndan çýkýyor, mazlum Gazzeliler ise, Hz.Musa'nýn takipçileri rolüne geçmiþ gibi sanki... Toz, duman, ölüm, vahþet yaðýyor Gazze'ye...

Haberleri okurken, babama gidiyor gözlerim. 90 yaþýndaki þu ihtiyar askeri, þayet böyle bir facia ortasýnda olsaydýk, nasýl taþýrdým, nereye götürürdüm. Gazze'de hastaneler bile kaçýncý kez bombalandý... Ya bebekler? Torunlarým geliyor aklýma ve onlarýn billurdan masum yüzleri... Yahudi olmayan tüm bebekleri ölüme mahkum eden firavuni bir düzen iþletiyor Ýsrail. Baþkasý olarak gördüklerine insan bile demiyorlar! Allah, bu kibirlerini feci þekilde cezalandýrsýn!

Kim bu baþkasý?

Ateþ veya bomba þimdilik size deðmediði için çok uzakta acý çeken birisi midir baþkasý veya bir hayalet midir? Kim bu baþkasý, bizim çocuklarýmýz sað ve selametken, onun bebeðin kafasýnýn kopartýlmasý niçin doðal ya da niçin normaldir mesela? Kim bu baþkasý? Yurdu, evi, baðý, bahçesi, ailesi, namusu, þerefi hiçe sayýlan, çiðnenen kim bu baþkasý?

Hastanelerde beklerken insanýn kalbi daha da inceliyor... Hayatýn deðerini, bir tek nefes alabilmenin bile aslýnda ne kadar da kýymetli olduðunu fark ediyorsunuz. Ölümün pervazlarýndan seyrederken hayatý, insana, varoluþuna, insan onuruna ve hayata düþman, bu deðersizlik abidesi, insanlýk düþmaný Ýsrail'i güçten nefret ediyorsunuz...

Bir kalbi olan hiç kimse, zalimi sevmez ki zaten!