Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

Firavun’a bile, ‘qavl-i leyyîn/mülâyim söz’ ile hitap edilmesi emredilirken..

Mahallî seçimlere artık sayılı günler kaldı.. 

Ama, bu arada sinirler iyice gerildi.. Tartışmalarda uslûbun frenlenemediği durumlar ortaya çıkıyor. Göz kararan bir durumda söylenenlerden dolayı yüz kızaran durumlara düşüleceği bir kuraldır. 

Geçmişte çok ağır ve hattâ hakarete varan eleştiriler karşısında, ‘Biz bunun cevabını veririz, ama, bizim edebimiz müsaade etmez..’  diyenlerin bile, bu gerilim havasında, ‘edeb’ anlayışımıza da şekil veren inanç ölçülerini göz önünde bulundurulamadığı görülebiliyor. 

***

Eleştiriler yapılması ve eleştiriye muhatap olanların da bu eleştirileri değerlendirmeleri ve varsa hatalarından dönmeleri, ya da kendilerini savunmaları ve karşı görüşleri dile getirmeleri tabiîdir. Ancak, işte bu noktada, tahriklerin ya da mitinglerdeki havanın etkisiyle sonucu, öyle lâflar ediliyor ki, bu sözler hele de bazılarına hiç mi hiç yakışmıyor. 

Ağızda çıkan söz, yaydan fırlayan ok gibidir, artık geri alınamaz ve hedefi olsun-olmasın, bir yerlere çarpar o ok ve yaralar bir yerleri.. Öyleyse, sözü baştan tutmak gerek.. Bazı sözlerin bir ‘sürç-i lisan’ olarak söylenmiş olması bile, açtığı yarayı kapatmaz. 

***

Bir kısım sosyal kesimleri  ‘cezbedeyim’ derken, başka sosyal kesimlerin daha bir uzaklaşmasını getirecek usûller sağlıklı bir yaklaşım değildir. Gerçi, Mecelle-i Hukuk-i Osmanî’de, Def-i mazarrât, celb-i menâfî’den evlâdır / Zararların giderilmesi, menfaatin elde edilmesinden önce gelir..’ hükmü, bir hukuk kuralı olarak ifade edilmiştir, ama, günlük hayattaki insan irtibatları için, Hz. Ali’den gelen bir rivayette, ‘Celb, def’den önce gelir.. /Karşımızdakini celbetmek, kazanmak için çalışmak, def’etmekten önce gelir..’  şeklinde son derece dikkat çekici bir ölçü vardır.   

Buna rağmen, siyasetçilerden, kitleler karşısında nutuk irâd ederken, günlük şartların da etkisiyle, bazan kendilerinden hiç beklenilmeyen sözler bile sâdır olabiliyor. Hele de etnik hassasiyetleri daha bir tahrik eden sözler!  (Dün CHP Gn. Başkanı , Ankara- Elmadağ’da konuşurken, ‘6 milyonluk bir Ankara Belediye Başkanlığı için aday gösterecek Ankaralı bir aday bulamadılar, Kayseri’den bir başkanı getirdiler; bu Ankara’lılara hakarettir, Ankaralılar kendilerini idare edemiyorlar mı?’ gibi frensiz ve tahrik edici sözler söylüyordu;  bu sözün yarınlarda kendisine de yöneltilebileceğini düşünmeden..)

Bu gibi sözleri bir coğrafî bölgenin veya bir etnik unsurun üstünlüğü gibi ideolojileri temel olarak benimseyenler söyleyebilir, ama, herkes aynı noktada değildir.   

***

Hatırlayalım, bir zamanlar, mevcud sisteme aykırı düşünenlere hemen, ‘Moskova’ya..’ deniliyordu. S. Demirel de, ‘Başını örterek okumak isteyenler gitsinler Arabistan’a.. ‘ demişti,.. 

***

Geçenlerde, Lâleli civarında tramvayda, birkaç çocuk, yolcuları rahatsız edecek bir şamata içindeydiler.  Birileri, o çocukları Suriyeli sanarak,‘Bunları kim getirdiyse, ülkeye.. ‘ diye lânet okumaya başladı.. Müdahale ettim... ‘Sen de onlardansın ki, onları savunuyorsun?  Sen de def ol, git onlarla..’ demezler mi?  Onlara, ‘Allah, sizi Suriye halkının karşılaştığı musîbetlerle imtihan etmesin..’ deyince biraz yatıştılar. (Kaldı ki, o çocuklar Suriyeli de değildi.)

Geçen hafta, Taksim’de yüzlerce insan metrodan, yürüyen merdivenle yukarı meydana çıkıyor. Birkaç sosyetik hanım, arab oldukları anlaşılan bazılarının bazı usûlleri bilmemesini bahane ederek, yarı almancı türkçesiyle,  ’Yığdılar bunları, buraya.. Burası Arabistan’a oluyor’ dediler. ‘Size de Almanya’da aynı şekilde, ’Turken raus../ Türkler defolun!. diyorlar..  dediğimde, bozuldular.. 

Farklı inanç veya düşüncelerde olanlara hemen, ‘Gidin buradan..’ demek hakkını haiz değiliz, olmamalıyız. Muarızlarımızın, karşıtlarımızın söz veya fiilleri bize örnek veya gerekçe olamaz. 

***

Unutmayalım, , firavun’la görüşmeye giden Hz. Mûsa’ya,  ona, ‘qavl-i leyyîn../mülâyim söz’  ile hitap etmesinin emredildiğini bildirmiyor mu Kur’an-ı Kerîm