Kaostan düzenin çıkacağı günün arefesindeyiz inşâallah. Evet, bir düzen çıkacak ama nasıl bir düzen?
Mezkûr sorunun cevabı bizler için bir muamma mı? Hayır, Müslümanlar için muamma değil! Allah-u Teâlâ Rad sûresinin 11. âyeti kerîmesinde şöyle buyuruyor: “... Muhakkak ki Allah’ın bir topluma verdiği nimeti, onlar, kendilerindeki iyi hali fenalığa çevirmedikçe bozmaz. Bir topluma da Allah bir kötülük diledi mi, artık onun geri çevrilmesine hiç bir çare yoktur. O toplum için (kendilerine yardım edecek) Allah’dan başka bir yardımcı da yoktur.”
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in tâbiriyle güneşi ceketimizin astarı içinde kaybedişimizden beri belhüm adalın dibine yolculuğumuz sürüyor.
Allah’ın bizlere verdiği en büyük iki nimet: Kur’an-ı Kerîm ve âlemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah Resûlü’nün sünneti. Müslümanlar ne zaman bu iki büyük nimetin şükrünü eda ettiler hem kendilerine hem de insanlığa faydalı oldular. İnsanca nasıl yaşanacağını gösterdiler. İşte Osmanlı. Şimdilerde televizyon dizisi olarak seyredilen Osmanlı’nın kuruluşundaki ruh neydi? Obadan cihan devletine giden süreçte hangi yol takip edilmişti? Dizi filmde bu ruh yansıtılıyor mu, seyredemediğim için bilemiyorum ama şunu iyi biliyorum: Obadan cihan devletine giden süreçte Osmanlı Allah Resûlü’nün ve ashâb-ı güzin’in yolunu takip etmişlerdir; Ehl-i sünnet vel cemaat adıyla vücud bulan yolu. Ne zaman ki bu yola duyulan aşk ve vecd sönmeye başladı çöküş de mukadderat oldu.
Yeni bir sistem ve anayasa tartışmalarını, yukarıda iktibas ettiğim âyeti kerîmeden mülhem “fena hâlimizi iyi hâle” çevirmek için fırsat olarak görmeliyiz. Yaşadığımız toprak asırlarca ilme, irfana ve hikmete ocaklık etmiş. Merhûm Mehmet Akif’in “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!” mısrasından ilhâmla “Hikmet fışkıracak toprağı sıksan, hikmet” desek hata etmiş olmayız. (“Niye ilim veya irfan değil de hikmet yazdın” diye soracak olanlar için bu parantezi açmak istedim. İlim tek başına bir şey ifâde etmez. Okuduğumuz ilim bünyemizde irfana yani ferasete (Doğru ve yanlışı temyiz etme kabiliyeti) dönüşmeli ve sahip olduğumuz ferasetle yaptığımız her iş ve söylediğimiz her söz de hikmete.)
Demek ki Osmanlı’nın Allah Resûlü’nün ve ashâb-ı güzin’in yolunu takip etmelerindeki hikmet buymuş!..
Sistem tartışmasıyla birlikte doğan fırsattan bahsettim. İyiyi, güzeli, doğruyu istiyorsak Allah’ın bize verdiği iki büyük nimetin şükrünü eda etmeliyiz. Şükrün edasını lâyıkıyla yapalım ki Allah da bizlere yardım etsin. Yoksa çölde dolaştırılıp aynı noktaya döndürülen İsrailoğulları’ndan farkımız kalmaz. Hoş sadrımızdaki perdeler bir kalksa, Kur’anı Kerîm’de geçen kıssadaki İsrailoğlullar’ndan daha beter bir hâl içinde olduğumuzu da görebiliriz. Kim bilir! Kim bilir? Allahuâlem, hikmet sahiplerine ayandır, bilirler!
Fırsatı kaçırmayalım. Asırlarca binbir elekten süzüle süzüle bugüne gelen, bugün de üstüne serpilen toprağın altından çıkartılmayı bekleyen mayayı tekrar ortaya çıkarma vakti. Biz kendimizi hangi yola sokarsak Allah da bize o yolda yardım edeceğini vadediyor. Yol var, yol var; yardım var, yardım var!