Beyrut, tam da Hiroþima’ya Atom Bombasý atýlmasýnýn 75. Yýldönümünde, Hiroþima’yý hatýrlatacak þekilde korkunç bir patlamayla havaya uçtu..
Depolardaki 2 bin 750 ton ‘amonyum nitrat’ýn patlamasýyla.. (Amonium Nitrat, bir kimyevî gübre cinsi olup, ziraat alanýnda verimi artýrmakta kullanýlýrken; son 25 yýldýr da, patlayýcý yapýmýndaki özelliði keþfedilmiþ bulunuyor.) Yüzlerce ölü ve kayýp, 6 binden fazla yaralý ve onmilyarlarca dolarlýk bir yýkým..
Amerikan Baþkaný Trump, ilk anda ‘bir saldýrý’dan söz etti, her ne kadar daha sonra sözlerini biraz deðiþtirdiyse de..
Bu gibi hadiselerde dahlinin bulunduðu ilk düþünülebileceklerden olan sionist Ýsrail rejimi ise, Beyrut’taki korkunç patlamada kendilerinin bir dahlinin olmadýðýný ileri sürdü. Esasen, ‘Biz yaptýk!’ demesi de beklenemezdi.
Lübnan’da özellikle son çeyrek yüzyýlda, fiîlen en teþkilatlý güç kabul edilen Hizbullah’ýn konu hakkýnda 3 gün susup, dün, ‘Bizim Hayfa’daki depolardan haberimiz vardý, ama, Beyrut’tan haberimiz yoktu..’ demesi de ilginçti.
Daha da ilginç olan ise.. 30 yýl öncelerde, Ýsrail’le iþbirliði yapan ve Ýran’ýn da yýllarca karþý çýktýðý ve amma, þimdi, -Ýran’ýn Lübnan’daki uzantýsý Hizbullah örgütünün de desteðiyle- Lübnan Cumhurbaþkaný da olan mârûnî Hristiyan bir eski terörist Miþel Avn’ýn, ‘Bu patlamada bir füze saldýrýsý olabileceði’ni söylemesi ve bunun için Fransa’dan uydu görüntülerini istemesi..
Ama, o, Birleþmiþ Milletler’in ‘tarafsýz bir tahkikatý komisyonunun kurulmasý’ önerisini reddediyor!
Bu reddediþte, ortaya çýkmasý istenmeyen bir ‘bit yeniði’ yok mu?
1515’lerden itibaren 400 yýl Osmanlý’nýn elinde bulunan ve 100 yýl öncesinde, Birinci Dünya Savaþý sonunda Osmanlý’nýn daðýlmasýyla, zâhiren baðýmsýz bir devlet konumuna gelen Lübnan, son 200 yýldýr, emperyalizmin Ortadoðu’ya giriþindeki iskele baþý rolü görüyordu ve bu noktada Osmanlý yönetiminin gevþekliði ve bu bölgeyi yabancý kültürlerin rüzgârlarýna açýk býraktýðý âþikardýr.
‘Hristiyan arab edebiyatçý’ Emin Me’lûf (Amin Malouff) bile, kendi doðduðu Cebel-i Lübnan’daki kasabalarýna 1830’larda, Hristiyan devletlerin konsoloslarýnýn gelip halkýn ihtiyaçlarýný karþýlamaya çalýþtýðýný, ama, Ýstanbul’dan hiç bir yetkilinin bu Hristiyan kasabasýna geldiðinin görülmediðini esefle kaydeder.
Yani, Lübnan durup dururken emperyalizmin iskele baþý olmamýþtýr.
Hele de Osmanlý çökünce, Fransa da Lübnan ve Suriye’nin üzerine çöktü. Hâlâ da oralarýn patronu havasýnda..
Ve 1942’de bir düzen kurmuþtu Fransa..
Bir nüfus sayýmý yaptýrmýþtý o zaman.. Hristiyanlarý, aralarýndaki yýðýnla mezhebî farklýlýða raðmen bir sosyal grup olarak saydý.
Müslümanlarý ise, þiî ve sunnî diye, ayrý ayrý saydý ve böylece, Hristiyanlar en büyük grup oldu.
Sünnî Müslümanlar ikinci; þiî Müslümanlar 3. ve Dürzîler de 4. grup.. Bu duruma göre, ‘Cumhurbaþkaný, Ordu Komutaný, Dýþiþleri Bakaný, Polis Gücü Þefi, Merkez Bankasý Baþkaný Hristiyanlar’dan; Baþbakan Sünnî Müslümanlar’dan, Meclis Baþkaný Þiî Müslümanlar’dan ve bir Bakanlýk da daima Durzîler’den olacak..’ diye bir anayasa yaptýlar.
Bir daha nüfus sayýmý da yaptýrýlmýyor, o yapý bozulabilir diye..
Hâlâ, o yapý.. Ama, artýk o yama dikiþ tutmuyor; Fransa, geçmiþi ve emperial dünya adýna yeni bir düzen kuracaðýný en küstahça bir usûlle ilân ediyor.
Nitekim, son patlamanýn hemen ardýndan Fransa Baþkaný Emmanuel Macron’un Beyrut’a koþup, ‘Eylûl baþýnda tekrar geleceðim ve o zamana kadar yönetim ve siyasî gruplar bir ortak plan yapamazlarsa; sorumluluðu bizzat üstlenip müdahale ederek yeni bir düzen kuracaðým.. Yoksa, buraya Türkiye, Ýran, Suûdî vs. müdahale eder!’ diyecek kadar küstah bir emperial zorbalýk sergiliyor. Bu cüretkârlýk, iþte o geçmiþten; emperyalizmin Lübnan’ý, Ortadoðu için özellikle kültürel giriþ kapýsý olarak kullanmasýndan kaynaklanýyor.
N’apmalý; ‘Sarý Yelekliler’in karýþýklýklarýný gerekçe göstererek, , biz de Paris’e gidip, ayný mantýkla Fransa’nýn yönetimine el koyacaðýmýzý mý açýklamalýyýz?