Fransa Başkanı Macron, daha geçen hafta, Fransa’da 600 bine varan nüfusu ve ekonomik gücüyle etkili olan Ermeni Diasporası’nın, kendisini, ‘Karabağ konusunda Azerbaycan’a karşı niçin Ermenistan’a yardım etmediği?’ sorularıyla sıkıştırınca, ‘Karabağ, Azerbaycan toprakları içinde, Azerbaycan’a aid bir coğrafya.. Oraya nasıl yardım edebiliriz?’ diye gaayet mâkûl bir cevap vermek zorunda kalmıştı. Ki, aynı sözü, Macron’dan 2-3 gün önce net şekilde, Rusya Başkanı Putin de dile getirmiş ve ‘Karabağ, Azerbaycan toprağıdır’ demişti.
Halbuki, hem Rusya, hem Fransa, Karabağ Mes’elesi konusundaki ihtilafın halli için, ‘Avrupa Güvenlik ve İşbirliği’ teşkilatınca oluşturulan 12 üyeli Minsk Grubu’nun eşbaşkanlarıydılar B. Amerika’yla birlikte ve bu 3 ülke, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinden fazlasının, tam 28 yıldır süren Ermenistan’ın işgal altında kalmasına seyirci kalmışlardı.
Ama, Paşinyan’dan önceki ermeni liderleri, Rusya’yı devamlı ‘büyük ağabey’ olarak gözetlemeye dikkat etmişlerdi. Paşinyan ise, hele de Macron’a olan yakınlığından kaynaklanan bir cür’etle, Karabağ konusunu Rusya’yı kaale almadan halledebileceği hayaline kapılmıştı. Tabiî, Paşinyan, devreye Türkiye’nin girebileceğine hiç ihtimal vermemişti..
Onun beklemediği bu ihtimal gerçekleştiği gibi, onca yaklaştığı Macron Fransası tarafından yüzüstü bırakılacağını da ummuyordu. Halbuki, Macron, Rusya’yı karşısına almayı göze alamazdı.
Rusya da, Ermenistan, Azerbaycan güçlerince tamamen ezilmek üzereyken, son anda devreye girmiş ve Minsk Grubu eşbaşkanları olan B. Amerika ve Fransa’yı kenara iterek, buhrana tek başına müdahale ile, Azerbaycan ve Ermenistan’ı, kendi hakemliğinde hareket etmeye mecbur etmiş ve Fransa’ya yaklaşmasını yeterince cezalandırmış olarak hem Paşinyan’ı, hem de bütünüyle Ermenistan’ı uçurumun kenarından çekip çıkarmıştı.
Macron açıkça yenilmişti. Ama, bu diplomatik yenilgi durumundan kurtulmak ve Fransa’nın, ‘güçsüz’ olmadığını göstermek ve de Türkiye’nin Kafkasya’daki güçlü durumuna bir karşılık vermek üzere, daha geçen hafta ‘Azerbaycan toprağıdır…’ dediği Karabağ’da bir ayrı devlet kurduğunu iddia ve ilân eden Karabağ Ermenilerinin yönetimini, resmen bir devlet olarak tanımak için, Fransa Senatosu’nda evvelki gün bir karar aldırdı.
Bu, gerçekte Azerbaycan, Türkiye ve Rusya’ya karşı, ‘Bu bölgede aslî oyunculardan birisi de benim’ diye bir güç gösterisidir Macron’un..
Fransa, hele de Macron döneminde, kafayı Türkiye’nin kendisini her tarafta sınırladığı düşüncesine takmış bulunuyor. Bu yüzden Libya, Kıbrıs, Yunanistan, Doğu Akdeniz, Suriye, Kafkasya vs. bölgelerde karşısına çıkan ve planlarını bozan Türkiye’yle uğraşmak hesabında.. Çünkü, daha geçen hafta, Fransa’nın resmî kaynakları, açıkça, Afrika’da fransızca konuşan bütün ülkelerde karşılarına Erdoğan Türkiyesi’nin çıktığı ve hattâ, o ülkelerde ‘Fransa aleyhinde hazırlanan videoların Türkiye ve Rusya’nın mâli desteğiyle hazırlandığı’ gibi resmî açıklamalar bile yaptı.
Macron, bütün bunlara, en çok da Türkiye’den güç alarak geliştirdiği ‘İslamofobia /İslâm korkusu’nu ekliyor.. O kadar ki, Müslüman çocuklarını bile fişletiyor, ailelerini tehdit ediyor.
Hitler’in Yahudilere yaptıklarının aynısını Macron da Müslümanlara yapmaya kalkışıyor açıkça... Kendisini, bir de, ‘Heil (Yaşasın) Hitler!’ şeklindeki ‘Hitler selâmı’ diye bilinen şekliyle, ‘Heil Macron!’ diye selâmlatırsa, fransız usûlü ‘demokratik-laik faşizm’in üzerine tüy dikmiş olur.
Müslümanların tarihinde Habeşistan’ın özel bir yeri vardır. İlk Müslümanlardan bir kısmı, Hz. Peygamber (S)’in tasvibiyle Habeşistan’a hicret etmişler ve orada, Hristiyan bir hükümdar olan Necâşî tarafından hüsn-i kabul görmüşlerdi.
Habeşistan’da bugünlerde korkunç bir iç boğuşma var. Afrika Birliği ilgilenmeye çalışıyor, Tunus, Nijer ve Güney Afrika gibi ülkeler bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, ama, başarılı olamıyorlar; çünkü, asıl oyuncular emperial güçler.. USA, İngiltere, Fransa, vs.
Dünyanın başka yerlerinde birkaç kişinin ölümüyle sonuçlanan bir saldırı veya karışıklık olduğunda ve hattâ bugünlerde ölen bir futbolcu örneğinde olduğu gibi, dünyanın ilgi odağı medya organları aracılığıyla o konulara tahsis olunur ve bütün insanlığın ortak acısı haline getirilir. Onların ilgi duymadıkları konularda ise bütün dünya sağırlaştırılır. Bunu yıllardır, Filistin’de, Keşmir’de, İran-Irak Savaşı’nda, Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Ruanda’da, Irak ve Suriye’de, son olarak da Azerbaycan’da bir daha gördük.
Şimdi de, Habeşistan ya da resmî adıyla Etiyopya’nın kuzeyinde Tigrinya bölgesinde korkunç bir boğuşma var.
Habeşistan, 1 milyon 100 bin km.karelik yüzölçümü ve 120 milyona yaklaşan nüfusuyla Afrika’nın en yüksek nüfuslu ülkelerinden biri.. Nüfusun üçte biri, Müslüman ve 2 yıldır Başbakan olan Abiy Ahmed de Müslüman Oromo ve Amara kabilelerinden.. Ahmed, birkaç ay önce Paris’te Macron’un sarayındaydı..
(Yüzde 80 kadarı müslüman olan 3,5 milyon nüfuslu ve 120 bin km.karelik Eritre bölgesi, 1990’da, 120 bin km.karelik kuzeydoğuda bağımsızlığını elde etmiş ve Etiyopya’nın Kızıl Deniz’le irtibatını da kesmişti. Eritre halkının yüzde 40 kadarı da Tigre etnisitesinden..
Etiyopya’nın kuzeyinde (çoğu Müslüman olan) 5 milyon nüfuslu Tigrinia bölgesinde Tigre halkı adına bağımsızlık mücadelesi verdiğini iddia eden ve Debretsion Gebremichael liderliğindeki ‘TPLF’ (Tigray Halkı Kurtuluş Cephesi) isimli silahlı mücadele örgütü, 4 Kasım'da Dansha kasabasına saldırdığı günden beri, Etiyopya ordusuyla çetin bir çatışmada ve 500 binlik bir yayla şehri olan Mekelle’yi kontrollerine geçirdiler. Sivil halk kitlelerinden 50 bin kadar insan, Sudan ve Eritre’ye sığınmış bulunuyor.
Ancak, Mekelle ve çevresi kuşatılmış durumda..
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, ordunun Mekelle'ye saldırmasından önce, isyancıların teslim olmaları için, 29 Kasım Pazar gününe kadar 72 saat mühlet verdi.
Abiy Ahmed, ‘sivillerin zarar görmemesi için gerekli tüm tedbirlerin alındığını’ söylese de büyük bir facia yaşanabilir. Çünkü, sivil halk iki silah arasında.. Ve, ‘TPLF’ güçleri, kendilerini sivil halkın içinde gizliyor.
Etiyopya’nın Tigray'deki askerî sözcüsü Redwan Huseyn de, Mekelle halkını ‘evde kalmaya ve askerî hedeflerden uzak durmaya’ çağırıyor ve etnik çatışma iddiasını reddediyor.
Evet, başta Fransa olmak üzere bir çok güç odaklarını rahatsız etse de, Afrika’da gücü hissedilen Türkiye’nin, bu tabloya seyirci kalamıyacağı açıktır ve âcilen ilgilenilmesi gereken bir insanlık faciası söz konusu.. Gücünü daha çok da haklılığından alan bir devlet olmak durumunda olan Türkiye, bu buhranda, taraf olmadan, yatıştırıcı bir şeyler yapabilir ve yapmalıdır.