Bazý sorularýn cevabýný almadan, ne Fransa’daki olaylarý, ne de bunun etrafýnda þekillenen yeni dönemi anlamak mümkün. Kýta Avrupasý’nýn en köklü ülkelerinden birisinin, üstelik tam da en iddialý olduðu alanda ‘düþünce özgürlüðü’ ve ‘kültür’ üzerinden saldýrýya uðramasý sýradan bir hadise deðil elbette.
Sömürge döneminin haritasýna ve o dönemin dönüþtürme süreçlerine baktýðýmýzda bir nokta çok dikkat çekicidir. Ýngilizler aðýrlýklý olarak devlet kurumlarýný dönüþtürüp þekillendirirken, Fransýzlar daha çok kültür hayatýný etkilemeyi tercih ederler. Paris’in can damarýna basanlar, tüm bunlarý iyi hesaba katmýþ olmalý.
Cevabýný aradýðýmýz sorular ise, merkezinde Türkiye’nin de bulunduðu bir alanda ortaya çýkýyor daha çok.
ABD Baþkaný Barack Obama’nýn ikinci dönemindeyiz ve beklentilerin aksine dünya sakinleþmedi. Aksine her geçen gün çatýþma alanlarý geniþliyor, mevcutlar derinleþiyor. 2016’da süresi bitecek Obama’nýn. Ancak Cumhuriyetçilerin Senato’da çoðunluðu saðlamasý, bir sonraki iktidarýn Demokratlarýn elinde olmayacaðýnýn önemli bir iþareti sayýlýyor.
Ýki Obama döneminin belki de en temel sorusu/sorunu, ABD ve Rusya arasýndaki dengenin ve bu dengenin parantezindeki arayýþlarýn nasýl sonuçlanacaðý oldu. Ukrayna krizi itibarýyla Moskova’nýn, kendi nüfuz alanlarýna yönelik NATO (tabi ki ABD ve müttefikleri) ilerleyiþine dur demekte kararlý olduðunu gördük. Cevabý zor bir soru ise, ABD’nin gerçekten Rusya’nýn burnunun dibine kadar girip girmemeyi ne kadar istediði.
Bu büyük denge arayýþýnýn önemli bir baþlýðý ise Ýran’dý. Obama’nýn Tahran’la kalýcý bir anlaþma saðlayacaðýna inananlarýn sayýsý hiç de az deðildi. Hasan Ruhani’nin seçildiði andan itibaren verdiði mesajlar da, bu yolun eskisinden daha rahat olduðu yönünde bir beklenti oluþturdu.
Ancak gelinen aþamada, Ýran’la anlaþma bir yana, Rusya’yý hedef alan ‘petrol fiyatlarý indirimi’ hamlesiyle tam bir ‘köþeye sýkýþtýrma’ hamlesi görüyoruz. Washington yönetimi, Tahran’la masaya oturmanýn, Moskova’yý hesaba katmadan mümkün olmadýðýný kuþkusuz görüyor olmalý. Öte yandan Rusya ve Ýran’ý doðrudan vuran ‘petrol’ hamlesi, bu iki ülkeyi uzaklaþtýmak bir yana Avrasya hattýna doðru daha da yakýnlaþtýrýyor.
Eðer buradan geriye dönüp yeniden Cumhuriyetçi ve daha güçlü bir neocon iktidarýna gidilecek ve Ýran konusu bir kez daha ‘Ýsrail bugün vurdu, yarýn vuracak’ papatya falýna dönecekse; hem Obama’yý hazin bir son bekliyor olmalý. Hem de dünya dengeleri, tahminimizden çok daha kanlý bir dönemde þekillenecek olmalý.
Bir dönem uluslararasý sistemde önemli bir aktör olan Rupert Murdoch, ‘’Müslümanlarýn çoðunluðu barýþsever olabilir, ama içlerinde büyüyen Cihatçý kanserin farkýna varýp ortadan kaldýrýlana dek onlar da sorumlu sayýlmalýdýr’ mesajýný verirken, böyle bir döneme iþaret ediyor.
Henüz konuþulmayan, ama kýsa zamanda Kýta Avrupasý’nýn iki büyük gücünün önüne gelecek soru þu: ABD ve NATO adýna Rusya’nýn, Ýran’ýn ve elbette Çin’in bulunduðu ittifaka karþý nereye kadar dayanabilecekler? Rusya’nýn kendisine karþý çok sert oynanan ‘enerji’ kartýna cevap vereceði ilk alan Avrupa Birliði.
Almanya’nýn siyasi ve ekonomik dengeleri ile daha dayanýklý olacaðýný söylemek dýþýnda, böyle bir restleþmede AB’nin, hele de son yýllarda kontrolsüz geniþleyen sýnýrlarýný zor günler bekliyor.
Fransa Cumhurbaþkaný François Hollande’ýn saldýrýlar sonrasý verdiði mesajlar kuþkusuz son derece önemsenmeli ve desteklenmeli. Ancak Fransýz devletinin saldýrýlar karþýsýndaki operasyonel refleksinin, tam da bu planýn sahiplerine hizmet edercesine kötü olmasý endiþe verici.
Türkiye ise olaylar sonrasýnda hem gücüne, hem de iddialarýna uygun bir duruþ sergiliyor ki, bunun deðerini bir sonraki yazýya býrakalým.