7 Þubat 2008’de dönemin CHP lideri Deniz Baykal, TBMM’de baþörtüsüne özgürlük getiren düzenleme yapýlýrken -muhtemelen bugün baktýðýnda kendisinin de yadýrgayacaðý- þu konuþmayý yapmýþtý, kuliste gazetecilere:
“Milletvekilleri Anayasa’yý korumak için yemin etti. Mevcut Anayasa’yý yok sayýp yeni bir Anayasa yapýlmasý öngörülmedi. Anayasa yapmak için deðil, uygulamak için seçildik.”
Oysa Meclis, adý üstünde ‘yasama organý’. Yani en üst kurallar dizini olan Anayasa dahil yasa yapmakta ‘tek yetkili’ organ.
Ayrýca milletvekilleri ‘anayasayý korumaya’ yemin etmiyor. Yemin metninde ‘koruma’ ifadesi “Devletin varlýðý ve baðýmsýzlýðýný, vatanýn ve milletin bölünmez bütünlüðünü, milletin kayýtsýz ve þartsýz egemenliði” konusunda geçiyor.
Anayasa bahsinde ise ‘sadakat’ten söz ediliyor.
‘Koruma’ olsa veya ‘sadakat’ kýsmen veya tamamen yenilenen bir anayasayý da kapsamasaydý, TBMM’nin anayasa deðiþikliði yapma yetkisini de yok saymak, darbe yönetiminin anayasasýný ‘dogma’ olarak kabul etmek gerekecekti.
Baykal anayasanýn yeniden yapýlabilmesi için tek bir yol göstermiþti: “Düþmaný atarsýn, devleti yeniden kurarsýn. Bayraðý dikersin. Parayý bastýrýrsýn. Yapanlar yapmýþ... Ýhtilali yaparsýn. Ýdamý göze alýrsýn... Anayasa toptan yenilenir.”
Ýki seçenek; (iç) savaþla yeni bir devlet kurmak ya da darbe yapmak!
Yani kýrk katýr veya kýrk satýr...
Baykal, -sanýrým dünya örneklerinin Türkiye’de çok bilinmediðine güvenerek- “...dünyada bir ülkenin (anayasayý) yeniden yazma ihtiyacý içine girdiðinin pek fazla örneði yoktur. Fransa’da kurumlarla ilgili düzenlemeler yapýldý ancak iþin özü daima korundu” da demiþti son olarak.
Bugün Baykal CHP’nin baþýnda deðil. Aslýnda CHP de Baykal’ýn CHP’si deðil.
Ancak CHP’nin baþýnda tuhaf bir þekilde ayný akýl tutulmasýyla konuþan bir baþka Genel Baþkan var.
Baykal iç savaþ ve darbeyi ‘ima’ etmiþti, Kemal Kýlýçdaroðlu ‘kan’lý cümleler kurdu...
Neticede dayanýlan bilgi de, üzerine yapýlan yorum da doðru deðil!
CHP yöneticileri, Fransa örneðini incelerse hem AK Parti’yi ‘yarý baþkanlýk’ ara formülüne neyin motive ettiðini, kafalarýnda ne olduðunu anlayabilir; hem de somut eleþtiri veya endiþeleri ortaya koyabilirler. Bunun için daha ‘solcu’ bir örnek daha var; Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn yakýn zamanda ziyaret ettiði Ekvador.
Fransa örneðinin ilham kaynaðý olmasýnýn nedeni þu:
- Fransa, 2. Dünya Savaþý sonrasý 1946’da parlamenter sistemi güçlendiren bir anayasa ile 4. Cumhuriyet’e geçti.
- Ancak tek baþýna veya koalisyonla güçlü iktidarlar oluþturulamadý, Türkiye’nin 2000’lere kadar yaþadýðý zayýf ve istikrarsýz hükümetlerden 12 yýlda 20 tane kuruldu!
- Cezayir ve diðer sömürgelerdeki karýþýklýklarý fýrsat bilen generaller darbeye kalkýþtý.
- Fransýzlar ‘cumhuriyet elden gidiyor’ demedi; 1958’de cumhurbaþkanýný güçlendiren yeni bir anayasa yaptýlar ve referandumla 5. Cumhuriyet’e geçtiler.
- Cumhurbaþkaný-baþbakan veya kuvvetler arasýndaki çatýþmalarý siyasi krizlere dönüþtürmeden çözen bir siyasi kültür geliþtirdiler.
- Darbe tehdidini ortadan kaldýrdýlar.
- Hükümetlerin süresi 3 yýlý aþtý.
- Sonraki yirmi yýlda ortalama yýllýk yüzde 6 büyüme saðladýlar.
- Sistemin sorunlarý anayasa deðiþiklikleriyle giderildi, Fransa tarihinde en uzun süreli sistem olmaya doðru gidiyor.
Türkiye de 1924’ten sonra Fransa’nýn 1946-58 arasýnda yaþadýðý bunalýmlarý yaþadý. Ama iki anayasayý da darbeciler yaptý; her biri öncekinden daha ‘gerici’ olacak þekilde!
‘Yarý baþkanlýk’ýn adýný koyan Fransýz siyaset bilimci Maurice Duverger, “Türkiye’de 2007 Anayasa deðiþikliði ve 2014’te cumhurbaþkanýnýn halk tarafýndan seçilmesi yarý baþkanlýktýr” diyor.
Ama 10 yýlda altý doldurulamadý.
Bugüne kadar bu millete Fransýz kalanlar bir kez de Fransýzlar gibi ‘kan’lý deðil ‘akýl’lý çözüm üzerinde kafa yorsa; Türkiye Fransa’nýn geliþtirdiði sistemden daha iyisini üretse...
‘Yeni Türkiye’ diyen de, ‘Ýkinci Cumhuriyet’ diyen de umutlansa...