Fransız sineması tam yol ileri

Fransız yapımları dünya çapındaki başarısını Türkiye salonlarında ve festivallerde de artırarak sürdürüyor. Geçen yıl Türkiye’de 51 Fransız yapımı film gösterime girdi.

GERİDE bıraktığımız Berlin ve İstanbul film festivalleriyle önümüzdeki Cannes Film Festivali’nin programlarına bakınca Fransız sinemasının tam yol ileri gittiği görülüyor. Bu ilerleme Türkiyeli izleyiciler tarafından da takdir ediliyor. Geçen yıl Türkiye’de tamamı Fransız sermayeli 14 film, Fransa’nın büyük ortak olduğu 37 film gösterime girdi. Mars Entertainment grubuyla yapılan anlaşma sayesinde vizyona giren film sayısıyla birlikte izleyici sayısında altı yıl öncesine göre yüzde yüz artış kaydedildi. Artışı sağlayan filmler Asteriks serisi başta olmak üzere popüler yapımlar. Öte yandan festivallerde de Fransız sineması hüküm sürüyor.

Bruno Dumont imzalı Camille Claudel 1915, 32. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışması’nda hem Jüri Özel hem FIPRESCI ödüllerini kazandı. Başrolünü Juliette Binoche’un üstlendiği film, Berlin Film Festivali’nde La Religieuse ve Elle S’en Va’nın yanı sıra birçok Fransız ortak yapımıyla birlikte Altın Ayı adayıydı. Bu adaylardan biri de Gümüş Ayı kazanan ve İstanbul’da İnsan Hakları bölümünde FACE Ödülü için yarışan ve Bosna’da çekilen Danis Tanoviç imzalı Hurdacının Hayatı idi. FACE’i de Afganistan’da geçen bir Fransız ortak yapımı olan Sabırtaşı kazandı.

32. Festivalin programının öne çıkan filmlerinde Fransız yapımları ağır basıyordu: Yaşam Boyu Başarı Ödülü alan Costa Gavras’ın Kapital’inden başlayarak A.Resnais’nin Henüz Bir Şey Görmediniz, P. Grandrieux’nün Beyaz Nöbet, R. Depardon’un Fransa Günlüğü, J. Doillon’un Güreş ve Aşk, F. Ozon’un Başka Bir Hayat, Olivier Assayas’ın Aşk Kokusu, G. Bourdos’un Renoir, C.Miller’ın prömiyerini göremeden öldüğü Bir Kadının Gözyaşı filmleri... Fransız olmayan ustaların yeni filmlerinde bir Fransız payı vardı: M. Bellochio’nun Uyuyan Güzel, M.Oliveira’nın Gebo ve Gölge, P. Greenaway’in Goltzius ve Pelikan Kumpanyası...Ciddi politik eleştiriler içeren Ortadoğu ve Balkan filmlerinde Y. Nasrallah’ın Çatışmadan Sonra, Z.Doueri’nin Saldırı, S. Goluboviç’in Kesişen Hayatlar, E. Riklis’in Zeytin, M. Bakhshi’nin Saygın Bir Aile’de hep bir Fransız ortak göze çarptı.

Fransız film endüstrisi, dünya sıralamasında Hollywood’un ardından gelen en güçlü ve en yaygın endüstridir. Fransa bir devlet politikası olarak kültür sanat alanında üretime ve tanıtıma azami desteği verir. Bu alanda dünyada parmakla gösterilen bir titizliğe ve sisteme sahiptir. Bu sayede Fransız yapımcılar dünyanın dört bir yanından yönetmenlerle işbirliği yapabilir.

Altın Palmiye yarışında taş yerinde ağırdır dedirtecek filmler de var elbette! François Ozon üretkenliğinin yanı sıra kalitesini de düşürmeyerek hayranlık uyandırıyor. Altın Palmiye’ye Jeune et Jolie ile talip oldu. A. Desplechin II. Dünya Savaşı’nda Fransa’da savaşmış Amerikan yerlisi bir gazinin Kansas’taki sinir hastalıkları hastanesinde tedavi görmesini anlattığı Jimmy P. ile kariyerinde bir eşik atlayacak. Tunus doğumlu A.Kechiche ise bu kez büyüdüğü ülkenin göbeğinde bir kadın olma öyküsü anlatıyor La Vied’Adele’de. A. Pallieres, adalet temalı Alman edebiyatı klasiğini Volker Schlöndorff’un üstüne yeniden uyarlama cesareti gösterdi Michael Kohlhaas ile. Claire Denis kalibresinde bir yönetmenin filminin (Les Salauds) Belirli Bir Bakış’ta gösterilmesi şaşırtıcı.

66. Cannes Film Festivali’nin kapanışını da Jerome Salle imzalı Zulu adlı Fransız filmi yapacak. Alternatif bölümlerde de keşfedilmeyi bekleyen Fransız yapımları bulunuyor.

Altın Palmiye'nin tek kadın adayı Valaria Bruni-Tedeschi

15 Mayıs’ta başlayacak Cannes Film Festivali’nde yer alacak Fransız yapımı ve büyük ortağın Fransız olduğu filmler arasında yönetmen Mahamat-Saleh Haroun’un Grigris ve Asghar Farhadi’nin Le Passee adlı filmleri yer alıyor. Rithy Panh’ın L’image Manquante adlı yeni filmi ve Valeria Golino’nun ilk yönetmenlik denemesi Miele de Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilecek. Valeria Bruni-Tedeschi ise yüzde yüz Fransız yapımı Un chateau en Italie’de anavatanında geçen bir öyküyle Altın Palmiye’nin tek kadın adayı. Roman Polanski de La Venus a la fourrure ile Altın Palmiye’nin ağır adaylarından biri.