Fransýz usulü yarý baþkanlýk sistemi

Cumhurbaþkanýnýn görev süresi doluyor. Memlekette son dönemde yaþanan pek çok fýrtýnayý yeni cumhurbaþkanýný seçme sürecini tersine çevirmek ya da bir kaosa dönüþtürme çabasýnýn sonucu olarak da okuyabiliriz.

Son derece basit ve ortada görünen bir sonucu imkansýz kýlmak için birbiri ardýna komplolar, operasyonlar ve siyasi mühendislik çalýþmalarý düzenleniyor.

Bu seçim nedeniyle “ben de varým” demek isteyen farklý mecralardaki isimlerin alýþýldýk yöntemlerin dýþýnda formüllerle kendi isimlerini de dolaþýma soktuklarýna tanýk oluyoruz.

Baþkanlýk sistemi için gerekli yasal deðiþiklikler þimdilik gerçekleþmediði için de, önümüzdeki cumhurbaþkanlýðý seçimlerinin de yasal olarak mevcut yöntemle gerçekleþeceði ancak uygulamada farklýlýklar görülebileceði artýk sürpriz deðil.

Türkiye artýk tükettiði aktüel sistemden çýkýþ yolu arýyor.

Çankaya Köþkü’nde en karikatürize þekilde Ahmet Necdet Sezer’de vücut bulan “cumhurbaþkanlýðý” tarzý Türkiye’ye bir milim ilerleme getiremedi.

Yine sarsýntýlar arasýnda Çankaya Köþkü’ne çýkan Cumhurbaþkaný Abdullah Gül’ün siyaset tarzý, cumhurbaþkanlýðý makamýnýn Sezer döneminde kaybettiði prestiji ve aðýrlýðý yeniden kazandýrdý Türk siyasetine.

Ama artýk daha aktif bir cumhurbaþkanlýðý, siyaset, ekonomi ve özellikle dýþ politikada daha görünen bir cumhurbaþkaný ihtiyacý kaçýnýlmaz hale geldi.

Yarý baþkanlýk sistemine doðru fiili bir geçiþ yapýlacaðýna dair iþaretler yoðunlaþtý.

Ýç siyaseti okumak elbette zor iþ.

Özellikle de dýþ politikayý, hele de yýllarca yurtdýþýndan takip eden bir gazeteci olarak memleketteki iç siyasal geliþmelerin bazen dünyanýn tüm krizlerini anlama mesaisinden daha fazla bir çaba gerektirdiðini rahatlýkla söyleyebilirim.

Ama þurasý çok açýk ki, baþta Suriye ve Ukrayna gibi krizler olmak üzere, çeperindeki kritik geliþmeler Türkiye için farklý bir siyasal sistemi zorunlu kýlýyor.

Ve elbette hem iç, hem de dýþarýdaki boyutlarýyla da Kürt sorunu.

Birden bire bir geçiþ süreci yerine fiili adýmlarla bir yarý baþkanlýk sistemi ufukta görünen alternatif gibi...

Fransa sistemi yani...

Cumhurbaþkaný’ný halkýn seçtiði, bakanlar kuruluna cumhurbaþkanýnýn baþkanlýk ettiði bir sistem.

Baþbakan da var...

Ama Türk hesabýna vurduðumuzda orta büyüklükte bir kamu kuruluþunun yöneticisi kadar karizmasý olan bir pozisyon Fransa’daki baþbakanlýk makamý.

Fransa’da Dýþiþleri Bakaný, baþbakandan daha fazla görünürlüðü olan bir noktadadýr çoðu zaman.

Bakanlar Kurulu, Elysee Sarayý’nda toplanýr, Cumhurbaþkaný, baþkanlýk eder.

Milli Meclis ve Senato vardýr.

Cumhurbaþkanlýðý seçimleri iki turda yapýlýr.

Ýlk turda, adaylardan birinin çoðunluðu saðlayamamasý durumunda, ikinci turda en fazla oyu alan iki aday yarýþýr.

Genelde toplumun siyasi tandansýna göre cumhurbaþkaný çoðunluk partisinden olduðu için, sorun çýkmaz. Ancak istisnai durumlar da var elbette.

Cumhurbaþkanýný halkýn seçtiði seçimden yaklaþýk bir ay sonra, genel seçimler yapýlýr. Milletvekilleri de cumhurbaþkaný gibi beþ yýl süreyle görev yaparlar. Senato seçimler ise ayrý bir kulvardýr.

Fransa, 1958 yýlýndaki anayasal deðiþiklikten bu yana “beþinci cumhuriyet” adý verilen dönemini yaþýyor.

Genellikle sosyalist parti ve merkez sað parti siyasetin dengesini saðlarken, ülkedeki sosyo-ekonomik geliþmelere göre oy oraný deðiþen aþýrý sað ya da aþýrý sol bazen ibrenin oynamasýna da neden olabiliyor.

Bu sistem Türkiye’ye uyar mý?

Bu sorunun ve birbiri ardýna akla gelen pek çok sorunun yanýtý belirsiz...

Ama þurasý kesin ki, önümüzdeki dönem için cumhurbaþkanýnýn baþkanlýk edeceði bir bakanlar kurulu toplantýsý, Türkiye’nin önündeki siyasal ve sosyal sorunlar düþünüldüðünde kulaða pek de fena gelmiyor.