Futbol yargıç değil, adalet dağıtmaz!

Durum 1-0 olana kadar; Galatasaray'ın pek gol atacak hali yoktu. Yani gol "Geliyorum" demediği gibi, yola çıkmaya niyeti de yoktu. Gerçi Sarı-Kırmızılılar oyuna hızlı başlamış, sahaya iyi yayılmış ve hareketli görünüyordu ama; bu olumlu yanını etkin pozisyon üretmekte pek kullanamıyordu. O kadar ki; Selçuk İnan'ın kalenin tepesine çarpan şutu ve Hamit'in çaprazdan vuruşu dışında, takımın üretebildiği bir şey yoktu. Hatta gol sonrasında bile; devreye kadar gene Umut'un yakın mesafeden tek şutu ile sınırlı kaldılar.

Gol, Bursaspor savunmasının hatasından geldi. Hakan'ın ters kafa şutu, zaten kaleye gidiyordu; Umut'a gole sahiplenme hakkı çıktı.

Metin Oktay'ın "Ağları yırtan golü"nden yıllar sonra, Umut da ağları yırttı. Hakemi uyarması güzeldi.

***

Galatasaray'a geldiğinden beri ne oynadığı anlaşılmayan Hamit; istekli futbolu, yararlı çalımları ve ortalarıyla epey göz doldurdu. Topu ayağından sökmek de zordu. Bu açıdan, Bursa savunması epey zorlandı. Hamit, ilk kez belirgin şekilde iyiydi. Zaten taraftarından da alkış aldı.

Anlayacağınız; Galatasaray, ciddi anlamda zorlansa da, şikayet edilecek bir futbol örgüsü içinde değildi. Zaten kolay maç yok!

Melo'nun seyirciyi gaza getiren ve daha etkin destek isteyen tribüne yönelik hareketleri de; taraftarı ciddi anlamda yönlendiriyordu.

Bursa yol yorgunu ve Avrupa moralsizi olmasına rağmen, derli-toplu bir takım görüntüsünden uzaklaşmadı. Kaderini çabuk kabullenmiş, elenmenin olumsuz etkilerini üzerinden atmıştı. Goller buldu, goller kaçırdı ve göz doldurdu... Yediği iki tuhaf  golü saymazsak; genel olarak vakur duruşunu, futbolunu ve temposunu beğendim. Yazık oldu.

***

Burak ve Amrabat'ın oyuna girişi, maçın prototip akışını değiştirdi. Durum 1-1'ken sonu nereye varacağı kestirilemeyen maç; açık bir Galatasaray üstünlüğüne dönüştü. Skor Sarı-Kırmızılılar adına elbette güzel ama, Bursa yenilgiyi asla haketmedi. Ne yapalım, futbol böyle bir şey işte...